Türkiye'de dört gün sonra bir askeri darbe girişimi olacağını herhalde o tertibin içinde olanlar dışında kimse bilmiyordu.
Türkiye’nin Strazburg’taki Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi
Büyükelçi Erdoğan İşcan 11 Temmuz 2016 günü önemli bir imza
törenine katılıyordu.
Ankara’dan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu aracılığıyla
hükümetten aldığı talimat uyarınca, Türkiye’yi Avrupa Konseyi ile
beş sözleşmeye daha taraf yapacak imzaları attı. “Böylece” dedi
İşcan, “Avrupa Konseyi sözleşmelerine taraf olma düzeyimiz yüzde
48’den 53’e çıktı.”
Avrupa hukuku ile biraz daha yakınlaşılıyordu ve bu da hala akıbeti
belli olmayan Göçmenler-Vize anlaşması doğrultusunda önemli bir
adımdı.
O beş sözleşmeden üçü, Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesinin ek protokolleriydi. Böylece Türkiye ta 1957’de
yayınlanan Sözleşmeye tam taraf haline geliyordu.
O sözleşmede hangi hallerde suçlananların siyasi suçlu sayılıp
sığınma verilmeyeceği de yazıyordu.
Üçüncü madde aynen şunu söylüyordu: “Bir devlet başkanı, ya da
ailesinin bir üyesinin canına kastetme, ya da kastetme girişimi bu
sözleşmenin amaçladığı siyasi suç sayılmayacaktır.”
Başka türlü söylersek, eğer bir kişi bir ülkenin devlet başkanının
canına kast etmiş, ya da etme girişiminde bulunmuşsa, Avrupa
Birliği hukukunu da içine alan “Suçluların iadesi” sözleşmesi
hükümlerine tabi olmuyor, siyasi sığınma koşulları dışında
sayılıyor.
Bu kuşkusuz 15 Temmuz kanlı girişimine bizzat katılmakla suçlanan
Türk Silahlı Kuvvetleri (eski) mensupları ya da onlarla aynı tertip
içinde bulunan ve daha çok ABD ve AB ülkelerinden “muhalif”
sıfatıyla siyasi sığınma amaçlayanlar için kötü haber, adeta
kâbus.
Ama hükümetin asıl hedefi, artık iddianamelerde de yer alan suçlama
ile “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” lideri Fethullah Gülen’i
ABD’den alıp yargılamak.
Peki, bu Avrupa Sözleşmesi ABD için de geçerli mi?
Avrupa sözleşmesi olarak değil ama evet geçerli.
Çünkü o cümle 7 Haziran 1979’da imzalandığı halde 12 Eylül 1980
askeri darbesinden sonra 1 Ocak 1981’de yürürlüğe giren Suçluların
Geri Verilmesi Ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Antlaşması
maddeleri arasında da aynen yer almış.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) yıllarca yargıçlık yapmış
emekli diplomat ve Meclis üyesi Rıza Türmen “Bu kural ABD’de de
Avrupa’da geçerli” diyor.
Çünkü, uluslararası ceza hukukunda “Belçika Kaidesi” olarak da
bilinen bu ilke artık Latince hukuk deyimiyle “jus cogens”, yani
evrensel hukuk ilkesi sayılıyor; “insan öldürmek suçtur” kadar
geçerli.
Türmen, “Darbe girişimiyle irtibatı, talimat alıp verdiği
kanıtlanan herkes için bu geçerli olmalı” diyor. Evet, kanıtlandığı
takdirde Gülen için de.
Çünkü, darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ailesiyle
tatil geçirdiği Marmaris’teki motelin darbe girişimine katılan
komandolarca basılması, koruma polislerinin öldürülmesi, kendisinin
nerede olduğunun soruşturulması, cumhurbaşkanlığının bombalanması,
keza Başbakan Binali Yıldırım’ın konvoyunun izlenmesi, ateş açılmış
olması, Belçika Kaidesi’ne uygun durumlar; yani devlet yöneticileri
ve aile üyelerinin canlarına kast edilmiş, kast etme girişiminde
bulunulmuş. Amaç öldürme de kaçırma da olsa canını tehlikeye atan
kasıt söz konusu.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu madde için “Çok önemli” dedi dünkü
görüşmemizde ve şöyle devam etti: “Bu madde, darbe girişiminin yanı
sıra Cumhurbaşkanı ve ailesinin canına kast etmenin siyasi değil,
adi bir suç olduğunu uluslararası hukuk bakımından da söylüyor.
ABD, aramızdaki anlaşmaya göre geçici tutuklama talebini
gönderdiğimizde tutuklamalıydı, ama tutuklamadı. Şimdi İstanbul,
Ankara, Diyarbakır ve İzmir savcılıklarının yakalama talepleri var.
Bu taleplerde diğer suçların yanı sıra suikast ve suikast girişimi
suçları da yer alıyor. ABD ile çalışmalarımızı buna göre de
yürütüyoruz.”