Tarık Akan'ın cenazesinden döndüğümde aldım kötü haberi.
Hemşire Ayşegül Terzi’yi 15 Eylül’de İstanbul’da belediye
otobüsünde şort giyiyor diye tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu 17
Eylül’de yakalandı diye sevinmiştim açıkçası.
Boşunaymış. Yanılmışım.
Cenazeden dönünce serbest bırakıldığını öğrendim, kötü haber oydu
işte.
Çakıroğlu 35 yaşında.
İstanbul Emniyeti Asayiş şubeden Kartal Anadolu nöbetçi mahkemesine
götürülürken saldırısını inkar etmemiş, tersine genç bir kadının
yüzünü tekmelemesine şu gerekçeleri uydurmuş:
“Vandalların saldırısına uğradım. 20 tane solcu terörist bana
saldırdı. Her şey İslam hukukuna göre oldu.”
Adeta 2013 Kabataş yalanları gibi duran bu sefihliğe, doğrusu hiç
bir hukuk insanının inanmayacağını, karşılarında deli rolü yapan
biri olduğu düşüncesiyle saldırganı yargılanmak üzere tutacaklarını
düşündüm.
Orada da yanıldım.
Kartal’daki nöbetçi savcılıkta daha da ileri gitmiş.
İfadesinden aktarıyorum:
“Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini
beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor.
Devlet bunları cezalandırmalı.”
Siz savcı olsanız ne yaparsınız? Siz savcı olsanız ve giyimini
beğenmediği insanları dövmeyi, vücutta açık gördüğü (tabii ki kadın
vücudunda) yerlere tekme atmayı kendisinde hak gören, bu nedenle
bir genç kadını aşağılayan, yaralayan, bununla da övünen bu
saldırgana ne yaparsınız? Yargılanmak üzere tutuklar mısınız
acaba?
Nöbetçi savcı Mahmut Nedim Uygur öyle yapmamış işte, serbest
bırakmış.
Çünkü olay bir “basit yaralama” imiş ve tutuklanmayı gerektiren
böyle bir “katalog suç” yokmuş.
Katalog suçunuz batsın diyeceğim, ona