Halen görevde olan bakan üzüntüyle anlatıyordu.
Hürriyet
Çocukluğundan beri tanıdığı, Milli Görüş hareketinde birlikte yer
aldığı bir arkadaşıydı söz konusu olan. Kendisi AK Parti’ye geçmiş
ama o geçmemişti, bir ilde üst düzey bir görevdeydi.
15 Temmuz kanlı darbe girişimi ardından bir gün arkadaşının eşi
arayıp yardım istemişti: Arkadaşı “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)”
üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.
Bakan hemen ne olduğunu anlamaya çalıştı, güvenlik yetkililerinden
bilgi istedi.
Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. Arkadaşının gerçekten de Gülen
cemaatiyle hiç bir teması görünmüyordu. Çocuklarını o okullara
göndermemiş, Bank Asya’da hesap açmamıştı, hatta Zaman gazetesine
bırakın abone olmayı okuduğu dahi görülmemişti.
Bakan inanamıyordu ama bir de MİT’ten gelen bir dosya sunuldu
Bakana. Buna göre arkadaşının cep telefonunda ByLock yazılım
programı yüklenmişti. Bu uygulama aracılığıyla yalnızca bir kişiyle
haberleşmişti. Bir yıl içinde 109 kere ve sadece aynı kişiyle
haberleşmişti ve o kişi istihbarat kayıtlarına göre o ildeki “kıta
imamı” idi, yani askeri birlikler ona bağlıydı.
“Hemen elimi çektim” dedi Bakan üzüntüyle, “Yapacağım bir şey yok
bu durumda.”
Bakanın çizdiği tablo, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un
“kripto FETÖ’cüler” tanımına uyuyordu.
Kendisini ne kadar iyi gizlemiş olsa da, ByLock yazışması, bakanın
çocukluk arkadaşının tutuklanmasına yetmişti.