Başlığı sevgili meslektaşım Ruşen Çakır’dan aldım.
Ruşen dün Twitter hesabına aynen şunları yazdı: “Darbe başarılı
olsaydı üniversiteden ilk atılacak olan hocaları darbe bahanesiyle
atıyorlar”.
Son Kanun Hükmündeki Kararname ile 4,646 kamu personelinin daha
görevlerine son verildi.
Çoğunluk öğretmen, bir kısmı jandarma ve polis, ama dün asıl
tartışmaya yol açan üniversitelerden çıkarılan 330 kişiydi.
İşin ilginç kısmı, bu defa yalnızca muhalefet kanadından değil,
iktidar kanadından da bazı görüş sahiplerinin KHK tasarrufunu
eleştirmeleri.
Üstelik genel gerekçenin “terörle mücadele” gibi akan suları
durduran bir ifade olmasına rağmen.
Görevine son verilenler arasında mesela Profesör Doktor İbrahim
Kaboğlu var. Hukukun üstünlüğünü öne koyan, yanlış bulduğu her
adımı kimden gelirse gelsin eleştiren, ama eleştirdiklerinin
çoğunluğu tarafından da saygı gören Kaboğlu, Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesindeki Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı idi.
Kaboğlu’nun çıkarılması, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en ateşli
savunucularından köşe yazarı Cem Küçük dahi rahatsız etti. Küçük,
tam da referandum öncesi bu tür adımların içeriden sabotaj olma
ihtimalini dile getirdi.
İktidar cephesinin itirazcıları arasında Anayasa hukukçusu Osman
Can da var mesela.
Bunda belki Küçük’ün dikkat çektiği zamanlama kadar, ihraç
edilen isimlerin öyle bir çırpıda ortak bir paranteze alınabilecek,
kolaylıkla PKK’lı, FETÖcü filan diye suçlanabilecek isimler
olmamasından kaynaklanıyor.
Profesör Doktor Öget Öktem Tanör de Bilim Üniversitesi’nden ihraç
edildi son KHK ile. Tanör, Türkiye’ye nöropsikoloji bilimini
getiren kişi ve usta olarak tanınıyor. Daha önce 12 Mart 1971
darbesi mağduru da olmuş, eşi hukukçu Bülent Tanör de öyle.
Profesör Taner “Barış için akademisyenler” bildirisine imza atmış.
Bu ise OHAL düzeni içinde yasadışı PKK propagandasına yardımcı
olmak suçlamasına maruz bırakabilir her imzacıyı.