Dedik ya, Hillary Clinton Ankara'nın "bildiği şeytan" idi.
Suriye, Irak, PKK, Fethullah Gülen, ayrıca basın özgürlüğü,
yargı filan gibi temel konularda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve
Başbakan Binali Yıldırım’ın AK Parti hükümetiyle aynı
düşünmüyordu.
Ama siyaseti kestirilebilir olduğu için karşı hamleler hazırlamak
da mümkündü.
Donald Trump seçildi. Sadece Erdoğan değil, çoğu lider
kestirememişti bu sonucu.
Ama aynı gün bir makale keşfedildi. Trump’ın yakın yardımcılarından
emekli General Mike Flynn, The Hill dergisinde yayınlanan
makalesinde “Neden çekecekmişiz ki bu Gülen’in yükünü?”
gibilerinden bir şey yazmıştı.
Demek ki, Erdoğan’ın istediği gibi Usame bin Ladin gibi bir
terörist yaftasıyla enterne edilmesi mümkün olmaz ise de Al Capone
gibi mali usulsüzlük yaftasıyla devre dışı bırakılabilirdi Trump
yönetimi tarafından.
Gerçi Trump, yönetiminin kilit adamlarını açıkladıkça yüzler
gölgelenmeye, kaşlar çatılmaya başladı.
Başkan Yardımcısından Adalet Bakanına, CIA Başkanından Başkan Baş
Danışmanına dek ilan edilen her ismin geçmişte ırkçılıkla,
İslamofobiyle suçlandığı ortaya çıktı, demeçleri ortaya dökülmeye
başladı.
Flynı’nn Ulusal Güvenlik Danışmanı atanmasının ardından birkaç gün
geçtikten sonra, dün öyle bir video kaydı ortaya çıktı ki,
inanılacak gibi değildi.
Trump’ın 20 Ocak 2017’de Başkanlığı devralmasıyla Ulusal Güvenlik
Danışmanı görevine başlaması beklenen Flynn bu konuşmayı 15 Temmuz
günü Cleveland’daki Cumhuriyetçi Parti seçim kampanyası sırasında
yapmıştı.
Ve salonu dolduran kalabalığa “Şu sıralar Türkiye’de bir darbe
olmakta” diyordu; “Askeri bir darbe”.
Söylediğine göre, 8 saat fark nedeniyle o sırada ABD 15 Temmuz
akşamını, Türkiye 16 Temmuz sabahı 3-4 saatlerini yaşıyordu. Yani
Flynn konuşurken Türkiye’de Meclis bombalanıyor, Boğaz Köprüsünde
halka ateş açılıyor, CNN Türk ve Hürriyet binaları darbeciler
tarafından basılıyor, biz onlarla mücadele ediyorduk.
Flynn ise aynı sıralarda partililerine “Başarılı olsunlar
olmasınlar” diyor ve devam ediyordu: Türk askeri yıllardır
Obama’nın yakını olan Erdoğan tarafından laik bir ulus-devlet olan
Türkiye’nin İslami bir devlete dönüştürülmesine direniyordu ve
başarırlarsa NATO’ya, Birleşmiş Milletlere bağlı kalacaklarına,
Türkiye’yi laik bir ülke olarak koruyacaklarına söz
veriyorlardı.
Salonda alkış yükselirken Flynn, “Evet” diyordu, “Bu alkışlanacak
bir şey.”
Ardından da Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi
2013’te askeri darbeyle devirip yönetime geçen Abdülfettah Sisi’yi
övmeye başlıyordu.
Ve aynı Flynn birkaç ay sonra, ABD’nin Gülen yükünü taşımaması
gerektiğini yazıyordu.
Uzatmayalım.
Bu tablodan birkaç sonuç çıkarmak mümkün:
Eski bir istihbarat şefi olmasına karşın Flynn’ın Türkiye’de
aslında ne olup bittiğinden haberi yok ve 12 Eylül 1980’deki gibi
“bizim çocukların” yaptığı bir darbeyi alkışlamaya
hazırlanıyor,
Flynn’in NATO üyesi bir ülkede, seçimle işbaşına gelmiş
cumhurbaşkanı, hükümet ve Meclis’in askeri darbeyle alaşağı
edilmesine bir itirazı yok,
Bir istihbaratçı ve bir asker olarak, TRT baskınında okunan “Sulh
Konseyi” imzalı kes-yapıştır metni ciddiye alacak, onu laiklik
bildirisi olarak övecek kadar bu işe meyyal,
Ya da bunlardan daha vahimi, Flynn o sırada Türkiye’de neler olup
bittiğini, arkasında kimlerin olduğunu biliyor, (kendi ifadesine
göre Türkiye’den haber alıyor) ve darbe girişiminin (kendi
ifadesiyle) “başarıya ulaşmasını bekliyor.
Bu son varsayım doğruysa, Fethullahçıların “yükünden” darbe
girişiminin yenilgiye uğratılması ardından mı kurtulmak gerektiği
düşüncesine kapıldığı gibi komplo teorisine giren sorulara da kapı
açılır.