Belki de daha doğru soru şu: acaba Erdoğan, Kılıçdaroğlu’dan korkmalı mı?
Sorunun iki yanıtı var: hem evet, hem hayır.
Evet, çünkü AK Parti’nin yüzde 50’ya yakın ezici fark yapan oyuna karşın CHP’nin de adeta “dövsen gitmeyecek” yüzde 25 oy kitlesi var. Bu yüzde 25’in tamamının CHP ile fikren aynı çizgide olduğunu, CHP’nin kendi çıkarlarını en iyi temsil eden parti olduğu için ona oy verdiğini düşünmek saflık olur.
Bu konuda yayınlanmış ciddi bir çalışma olmadığı için yüzde veremiyoruz, ama vatandaşın bir kısmı, muhafazakâr, dindar, batı değerlerine şüpheyle bakılan bir siyasi atmosferde AK Parti karşısında laik, modernist ve yüzü batıya dönük bir karşı-ağırlık olsun diye CHP’ye oy veriyor. 16 Nisan referandumunda seçmenin yarısının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün yürütme yetkisini ele almasına karşı durmasında, sağ ve soldaki laik cumhuriyetçiler rol oynamıştır.
Erdoğan ve AK Parti bu kitleyi saflarına kazanmak için ne yaptıysa -2010’da Fethullahçıların desteğiyle yürütülen “Yetmez ama evet” kampanyası hariç- başarılı olamadı. Referandumda büyük şehirlerin “hayır” demesi, Erdoğan’ın 2019 yerel seçimleri için hedef listesinin başına İstanbul’u kaybetmemeyi koyması hep bunu gösteriyor.
Bir de Adalet Yürüyüşü, Adalet Kurultayı türünden hamleler var CHP’nin aslında kendi tabanından daha geniş bir enerjiyi açığa çıkarabileceğini gösteren. Kılıçdaroğlu’nun CHP slogan, bayrak, pankartlarını yasakladığı bu eylemler, Erdoğan muhalifi olup da CHP’ye oy vermeyen kesimleri de hareketlendirdi. Tabii bu hareketlenmenin CHP’ye oy olarak tahvil olacağını gösteren bilgi yok elimizde. Dolayısıyla bir strateji çerçevesinde doğru liderlik gösterildiğinde açığa çıkabilecek siyasi enerji, CHP’yi yüzde 25’in üstüne taşıyabilir, CHP-dışı muhalefeti canlandırabilir ve Erdoğan’ı endişeye sevk edebilir.