Tam da Meclis’in başkanlık seçimine geçiş için oturumlara
başladığı sırada dün, 10 Ocak’ta…
Tam da başkanlık sistemini protesto için Meclis önünde toplanmaya
çalışanlar Ankara’nın buz gibi soğuğunda TOMA’nın suyuyla
sırılsıklam oldukları esnada…
Tam da Türk lirası dolara ve avroya karşı değer kaybında tarihi
dipleri gördüğü saatlerde…
Anayasa geçerse yürütme erkini elinde toplayacak olan Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan önemli bir konuşma yapıyordu.
Cumhurbaşkanlığı’nda öğle yemeği için ağırladığı Türkiye’yi
dışarıda temsil eden büyükelçilere hitap ediyordu.
Konuşmasında Türk diş politikasını da, aslında iç politikası ve
ekonomisini de en çok ilgilendiren bölüm, sonunda ABD’nin seçilmiş
başkanı Donald Trump’a yaptığı çağrıydı.
Gidici başkan Barack Obama’dan, “son yıllarda” izlediği politika
nedeniyle artık hiç bir beklentisi kalmadığını ifade ederek şu üç
mesajı verdi:
-"DEAŞ, FETÖ ve bölücü örgütlerden gelen tehditlere karşı
müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri'ni kararlı, güçlü ve
tereddütsüz bir biçimde yanımızda görmek istiyoruz.
-“Yeni Başkan Trump'ın 20 Ocak'ta görevi almasıyla özellikle
birlikte karşılıklı diyalogu hızlandıracağımıza inanıyorum.
-“Bilhassa bölgesel konularda Sayın Trump ile anlayış birliğine
vararak kısa zamanda mesafe kaydedeceğimize inanıyorum."
Hükümetin Trump yönetiminden beklentilerini de zaten iki saat kadar
öncesinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yıllık büyükelçiler
konferanslarının açılışında sıralamıştı.
“ABD’den iki öncelikli beklentimiz var” diyordu Çavuşoğlu:
-“Birincisi FETÖ elebaşının ve diğer yöneticilerinin bir an önce
ülkemize iade edilmesidir.
-“İkincisi de PKK’nın uzantısı olan YPG ile işbirliğine son
verilmesidir."
Dışişleri Bakanı, bu beklentilerin karşılanması halinde Türkiye ve
ABD’nin “Çok geniş bir coğrafyada olumlu etkiler yaratabilecek
kudrete ve imkânlara sahip iki stratejik ortak” olarak
yapabileceklerine dikkat çekiyordu.
Bu iki talebin önemli bir ortak yanı var.