Çünkü sadece 23 Temmuz’dan bu yana yargı karşısında tutuklu olarak yargılanan 11 meslektaşımızdan 9’u basın kartı sahibi. Daha doğrusu yargı karşısına çıkarılmak için bekledikleri 267 gün öncesine dek öyleydiler, eğer Basın Yayın Genel Müdürlüğü o arada bir de yıllarını mesleğe vermiş arkadaşlarımızın basın kartlarını iptal etmişse, bunun yasal karşılığı olsa da bir meşruiyeti olamaz.
Diğer davalardan basın kartı sahibi meslektaşlarımızdan kartları
“çalışmıyor” diye, ya da başka gerekçelerle iptal edilenler olup
olmadığı bilgisi yok. Eğer öyleyse de gazetecilik mesleğinin
Başbakanlık Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından verilen
kartlara bağlı olmadığını, onların yalnızca yasal olarak belli
yerlere girmek işlevi olduğunu hatırlatmakta da fayda var.
Zamanında “irtica” fişlemeleriyle basın kartı verilmemiş olan
meslektaşlarımızın şimdi bu uygulamaya da karşı çıkmalarını
beklemek saflık sayılmamalı.
Kadri Gürsel gibi hayatının 35 yılını gazeteciliğe vermiş bir
meslektaşım, arkadaşım hâkim karşısında kendisine gelen ve
cevaplamadığı anlaşılan mesajların ByLock kullanıcısı
Fethullahçılara ait olduğunu nereden bileceği sorusuyla savunma
yapıyorsa ortada yalnız bir hukuk sorunu değil, bir insaf, bir
vicdan sorunu da var demektir.
Murat Sabuncu Genel Yayın Yönetmenliğine getirilmeden önceki
Cumhuriyet yayın ve tasarrufları nedeniyle sorgulanıp
yargılandığını anlatmak zorunda kalıyorsa, ortada sadece hukuk
değil, mantık sorunu da var demektir.