Hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, hem Başbakan Binali Yıldırım’ın yılın son günü gündemlerine isim vermeden son Kanun Hükmünde Kararnamelere itirazını dile getiren Abdullah Gül’ü almış olmaları dikkat çekici. Dikkat çekici olan yalnızca Gül’ün AK Parti’nin temellerini atan kişilerden olması değil, aynı zamanda bu vesileyle hem Erdoğan, hem Yıldırım’dan siyasetin sertleşeceği işareti alınması…
Örneğin Erdoğan "Türkiye yanarken, insanlık inim inim inlerken sesleri solukları çıkmayan kişiler bir anda sahaya inmeye, olur olmaz konularda konuşmaya başladı. Hayırdır?" diye sert bir imada bulundu. Yıldırım ise çıtayı daha da yükseltti, hatta şimdiye dek kendi üslubunda pek görülmeyen bir aşamaya çıkartarak “KHK’ların karşısında durmak darbecilere cesaret vermektir” dedi. Gerek Erdoğan, gerek Yıldırım’ın bu sözleri, KHK’nın yazılış şekline itiraz eden Gül’ün söylediklerinin arkasında durup, “gerekli gördüğüm zaman görüşlerimi paylaşırım” demesinden sonra söylediler. Yoksa CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu zaten hep söylüyor, onlar da Kılıçdaroğlu’na… Ancak son KHK’yı eleştiren herkesi darbe destekçisi saydığınızda karşınızdaki cepheyi, hepsi 15 Temmuz darbe girişimine karşı durmuş olan CHP’den İYİ Parti’ye, TÜSİAD’tan Barolar Birliğine kadar genişletiyorsunuz. Eğer bundan umulan darbeye karşı çıkma onurunu herkesin elinden alma suretiyle adeta AK Parti-MHP’dan oluşan bir vatanseverler cephesi imasında bulunmak, geri kalan vatandaşları da adeta Fethullahçı ya da PKK’lı ilan etmekse, bu tehlikeli bir oyun olur ve geri tepebilir. Türkiye gerçeği bu değil çünkü. MHP lideri Dev...