Pence görüşmesi endişe edildiği kadar kötü geçmemişti, Yıldırım "çok müspet" diyordu. Beyaz Saray açıklamasında gerçi insan hakları, gazeteci tutuklamaları gibi sorunlar vurgulanıyordu ama neticede "yeni bir sayfa açıldı" ifadesi dünyanın bütün lisanlarında olumlu yargı bildirir.
Yıldırım bu moralle New York'ta ilk görüşmesini belli başlı Yahudi kuruluşlarının temsilcileriyle yaptı. (Türkiye'de milliyetçi-muhafazakar siyasi akımların öteden bu yana çözüm aradıklarında dünyadaki kötülüğün kaynakları arasında saydıkları Yahudi kuruluşlarının kapısını çalmaları ilginçtir ama şimdi konumuz bu değil.) Tıpkı bu görüşme gibi akşam yemeğinde belli başlı yatırımcılarla buluşması da basına, bizlere kapalıydı. Bu toplantılarda Başbakan'a ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Berat Albayrak eşlik etti.
Gerçekten önemli küresel yatırımcı şirketlerin temsilcileri katılmıştı. Ama birincisi, katılımcıların hemen hepsi zaten Türkiye'de yatırımı olan şirketlerdi, yani ilk defa gelme düşüncesiyle toplantıya katılan pek kimse yoktu, ikincisi de onlar dahi siyasi gerilimden -ki siz olağanüstü hal koşulları diye de okuyabilirsiniz- tedirginlik imasıyla konuşuyorlardı.
Başbakan 10 Kasım'a New York Başkonsolosluğunca düzenlenen Atatürk'ü anma törenine katılarak başladı. Tören salonu katılımcılarla dolup taşmıştı, küçükler Atatürk şiirleri okudu, Yıldırım da Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyini aşmak hedefi ve birlik beraberlik odaklı bir konuşma yaptı. ABD programını da Brooklyn'de Eyüp Sultan camisinde kıldığı Cuma namazıyla tamamladı.
Peki, Başbakan'ın merkezinde ABD Başkan Yardımcısı Pence ile görüşme bulunan seyahatinden geriye ne kaldı?
Öncelikle bu görüşmeden en önemli beklentinin, Yıldırım'ın kendi ifadesiyle Türkiye-ABD ilişkilerini "daha olumsuz değil, olumlu yöne çevirmek" olduğunu hatırlarsak, gezi amacına ulaşmış sayılır.