Gerçekten de bu defa sanki herkes bir anlaşma çıkacağını bekliyordu. Sadece Kıbrıs Türk ve Rum hükümetleri değil, 1960 kuruluş anlaşmasının garantör ülkeleri Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de yıllar sonra bir araya gelmiş ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gözetiminde İsviçre de görüşüyordu. Görüşmeler son anda Kıbrıs Rum hükümetinin anlaşmaktan caymasıyla çöktü; izleyebildiğimiz kadarıyla Kıbrıs Rum gazeteleri dahi cumhurbaşkanları Nikos Anastasiadis’i suçluyor.
Erdoğan dün konuya enerji açısından yaklaştı. Malum, Kıbrıs Rum hükümeti Adanın güneyinde bulunan doğal gaz yataklarının işletilmesi için Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen lisans veriyor. Amerikan Noble, İsrail ortaklığıyla Delek ve en son Fransız Total şirketleri bu lisansa sahip. Amerikan Exxon, İtalyan ENI, İngiliz BP ve İngiliz-Hollanda ortaklığı Shell gibi dev şirketler de Kıbrıs gazıyla ilgileniyor.
Ancak Kıbrıs’taki gaz yatakları tek başına sıvılaştırılmış doğal gaz tesisi inşa etmek için ekonomik değil. Bir yol, İsrail açıklarında bulunan doğal gazı boru hatlarıyla Kıbrıs’a oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa pazarlarına iletmek. Ancak Kıbrıs adasıyla Yunanistan arasındaki mesafe uzun... İsrailliler bir süredir Kıbrıs gazıyla birlikte kendi gazlarının da Kıbrıs’tan Türkiye’ye döşenecek bir boru hattıyla Avrupa’ya naklinin en kısa yol olduğunu söylüyorlardı.
Kıbrıs görüşmelerinin uzlaşmayla sonuçlanması bu açıdan da, yani Doğu Akdeniz’in barış ve güvenliği yanı sıra kalkınması açısından da ümit ediliyordu.
Erdoğan’ın dün “fırsatın kaçırıldığını” söylerken Doğu Akdeniz vurgusu yapmasının arkasında bu vardı.
Keza “Kimi enerji şirketlerinin Rum kesiminin atmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz” darken de bu konudan söz ediyordu. Konuşmasındaki “yeni gerginliklerden kaçınma” ve “Türkiye gibi bir dostu kaybetme riski” uyarıları ise, Kıbrıs Rum hükümetinin bu ay içinde, Türkiye’nin itirazına ragmen delme işlemini başlatma niyetini hedef alıyordu.