Dün, yani 4 Temmuz’da Adalet Yürüyüşünün 20’nci gününde İzmit’te konuştuğumuz Kılıçdaroğlu, “Aslında dün [3 Temmuz] Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ‘İstanbul girişinde provokasyonlara karşı dikkatli olmamızı uyararak bunu bir şekilde söyledi” dedi.
“Bizim duyumlarımıza göre” diye devam etti:
”Ülkücüler içinden hükümete yakın bir grup bu amaçla kullanılacak. İstanbul’a yaklaşılan bir noktada üzerimize saldırtacaklar. Polisin bu saldırıyı önleyeceğini bekleriz. Görünüşte saldırıyı hükümet yaptırmamış, bizim Adalet Yürüyüşünden tahrik olmuş bir grup yapmış olacak. Bu da hükümetin eline yürüyüşümüzü İstanbul’a ulaşmadan “toplum kutuplaştı, kamu düzeni tehdit altında” diyerek Olağanüstü Hal gerekçesiyle yasaklama bahanesi verecek.”
Konuşmamız zaman zaman indiren sağanak yağmur altında yürürken
devam etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın
yürüyüşe yönelik eleştirileri, örneğin “insanları sokağa dökme”,
“adaletin sokakta aranmasının yanlışlığı”, “15 Temmuz yıldönümü
öncesine gelmesindeki kasıt” eleştirilerini hatırlattım.
Şu yanıtları aldım:
- “Biz kimseyi sokağa çıkmaya çağırmadık. Ben çıktım, ben yürüyorum
dedim. Pek çok siyasi görüşten, toplumun pek çok kesiminden şu ya
da bu şekilde haksızlığa uğradığına inanan da buna katıldı. Ne CHP
bayrağını, ne sloganlarını kullanıyoruz; yalnızca “Hak, hukuk,
adalet” diyoruz. Hatta ben anonslarda CHP Genel Başkanı sıfatını
dahi kullandırmıyorum, sadece düz ismim söyleniyor.
- “15 Temmuz darbe girişimine daha ilk dakikadan karşı çıktık,
çıkıyoruz da. Ama hükümetin 20 Temmuz’da [Olağanüstü Hal ilanı ile]
yaptığı adalet sistemine bir darbeye dönüştü. Ülke de parti
devletine…
- “Sokakta demokrasi çağrısı yapmak meşru ise ki meşrudur, o zaman
sokakta bizim yaptığımız gibi tamamen barışçı bir şekilde adalet
çağrısı yapmak da meşrudur. Hükümet yürüyüşümüzü engellemeye
çalışacağına toplumdaki adalet ihtiyacını dile getirişimize kulak
verse daha iyi eder.”