Sabrın sınırına aslında 4 Nisan’da uluslararası ajanslara yağmaya başlayan cansız çocuk bedenlerinin fotoğraflarıyla gelinmişti.
Tıpkı 2015 Eylül’ünde o zamana dek Suriyeli mülteciler sorununa duyarsız kalan dünyanın Aylan bebeğin Bodrum sahiline vuran cansız bedeninin fotoğrafıyla bir uyanışı yaşaması gibi, İdlib’ten gelen çocuk fotoğrafları da dünyayı sarstı.
Ankara’nın elindeki bilgilere göre sabah saat 6.30 sularında Suriye hava kuvvetlerinin iki Su-22 jeti, Türkiye sınırına yakın İdlib şehrinin Han Şeyhun kasabasına toplam beş dalış yapmış ve bazı hedefleri bombalamıştı. Kısa süre sonra ölüm haberleri ve fotoğrafları gelmeye başladı.
Dün akşama dek öldürülenlerin sayısı, çoğu çocuk olmak üzere 86’ya yükseldi.
Öldürülenlerden üçü, Türkiye’de tedavi altındayken hayatını kaybetti.
Hükümet önceki gün, yani 5 Nisan’da ilk ölüm vakasıyla birlikte, başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) olmak üzere uluslararası örgütlere, otopside hazır bulunma çağrısı gönderdi.
Bu doğru bir adımdı, çünkü böylelikle fotoğraflardan ve tanıklıklardan da edinilen kimyasal silah, zehirli gaz kullanımı iddiasının kanıtlanıp kanıtlanmayacağı resmi tanıklıklarla anlaşılacaktı.
Dün, 6 Nisan’da Sağlık Bakanı Recep Akdağ, otopsinin boğulma yoluyla ölümü gösterdiğini ve bunun da “sarin” gazı nedeniyle olduğuna dair buğulara rastlandığını açıkladı.
Sarin, 1938’de Nazi Almanyasında üretilmiş bir gazdı. Birinci derece tehlikeli kimyasal silah sayılarak 1997’de bulundurulması dahi yasaklanan bu gazın adı en son yine Suriye iç savaşı sırasında duyulmuştu.