Mesele yalnızca Türkiye’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Betül Sayan Kaya’nın 11 Mart akşamı Türkiye’nin Hollanda’nın
Rotterdam şehrindeki –resmen Türk toprağı sayılan- Türkiye
Başkonsolosluğuna alınmaması, 11 Mart sabaha karşı polis zoruyla
Almanya sınırına bırakılması değildir.
Mesele ilk defa Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanının “istenmeyen
kişi” ilan edilip sadece Hollanda değil, Schengen vize sistemindeki
Avrupa Birliği (AB) ülkelerine girişten yasaklanmak istenmesi de
değildir yalnızca.
Ve evet, mesele yalnızca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na
Hollanda’ya 15 Mart’taki seçimlerden önce iç siyaset amacıyla gelme
denmesi, gitmek istemesi üzerine de uçuş izninin iptal edilmesi,
Hollanda’ya girişinin engellenmesi de değildir.
Bunlar ciddi meselelerdir, ama mesele sadece bunlar değildir.
Hakarete uğrayan doğrudan Türkiye Cumhuriyetidir.
Ve yayılmaktadır.
Başbakan Binali Yıldırım’ın “Hollanda’ya misliyle karşılık
verilecek” açıklamasını takiben Danimarka Başbakanı Lars Lokke
Rassmussen, Yıldırım’dan yakında Kopenhag’a yapacağı ziyareti
ertelemesini istedi, bunu da kamuoyuna duyurdu. Gerekçesini
Hollanda’yla dayanışmak olarak açıkladı. Hollanda hükümeti,
Rotterdam’da yaşananlar ortadayken, -kendi toprakları sayılan-
İstanbul’daki konsolosluk binasındaki bayrakları indirilip Türk
bayrağı çekilmesinden sonra “Diplomatlarımızın can güvenliği
Türkiye’nin sorumluluğundadır” açıklaması yapmıştı.
Dahası var maalesef. Yakın zamana dek AK Parti hükümetlerinin Avrupa’daki en büyük destekçisi görünümündeki İsveç’te Mehdi Eker’in toplantı yapacağı salon sözleşmesini son anda iptal etti.