"Bana bir özür borçları var" dedi telefonda, kızgın değil ama sitemkâr bir sesle.
“Kimin borcu var?” diye sordum.
“Cumhurbaşkanının, hükümetin, devletimin” dedi; “Ben bugün onların
söylediklerini zamanında söylediğim için hapse atıldım,
yargılandım. Bunun arkasında hep bu Cemaatin olduğunu bile
anlatamadım, kimse duymak istemiyordu. Şimdi hepsi, daha fazlası
doğru çıkıyor. O yüzden bir özür beklemek hakkım diye
düşünüyorum.”
Bu sözlerin sahibi eski YÖK Başkanı Prof Dr Kemal Gürüz.
Sonra bir süre de bugün bulundukları etkili görevlerden alınan,
soruşturulan kişilerin hep 1990’ların ortalarından itibaren son
10-15 yılda Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla yurt dışına, en çok da
ABD’ye gönderilenlerden oluştuğunu söyledi, telefonu kapattık.
15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye’nin ezici çoğunluğu yeni bir
sayfa açmaya hazır hale geldi adeta.
Darbe girişimi öncesindeki siyasi kutuplaşma, daha darbe
girişiminin ilk saatlerinde yerini asgari müşterekte dayanışmaya
bıraktı.
O asgari müşterek, bütün aksaklıklarıyla birlikte demokrasiye sahip
çıkmak ve Meclis’i çalıştırmaya devam etmekti.
Darbeciler görülmemiş bir ihanetle Meclis’i bombalarken, içeride
ortak bildiri çalışması yapılıyordu, bütün partilerin
katılımıyla.
Şimdi darbe bastırılsa da tehlikenin devam ettiği söyleniyor,
Olağanüstü Hal ilan edildi.
Ama darbenin bastırılmasından sonra da siyasi ortamdaki yumuşamanın
devam ettiği görülüyor.
Belki de tepeden tırnağa bütün siyaset dersini aldı, kaybedilecek
olanın kıymetini anladı.
Belki de o yüzden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Binali
Yıldırım’ın OHAL uygulamasına karşı çıkmasının darbe girişiminin
karşısında hükümetle birlikte durmasıyla ayrı konular olduğunu
söylemek ihtiyacı duyuyor.
AK Parti hükümeti, CHP’nin Taksim’de yapmak istediği “Demokrasiye
ce Cumhuriyete” sahip çıkma mitingine izin veriyor, belediye
İstanbul’da toplu taşımı o gün için de ücretsiz yapıyor, AK Parti
kendi vekillerinin de mitinge katılacağını açıklıyor ve CHP de
“Buyurun gelin, herkese açık” diyor.