Dün, 24 Ekim’de sonuçlanan ÇKP 19’uncu Ulusal Kongresi kararları bu endişeyi duyanlara rahat bir nefes aldırdı. Şi Jingpin, 2,300 delegenin oylarıyla 25 kişilik Komünist Parti Merkez Komitesinde iç rakiplerinin sayısını azalttı, müttefiklerinin sayısını artırdı; 1 milyar 400 milyon nüfuslu dev ülke tek parti rejimiyle yönetiliyor ve her türlü muhalefet de parti içinde olup bitiyor.
Şi, Komünist Parti tüzüğü (ve anayasaya) kendi adını rejimin kurucusu Mao Zedung’un yanı sıra yazdırmakla kalmadı, aynı zamanda 2013’te Kazakistan’daki bir konferansta ortaya attığı “Bir kuşak, Bir Yol” projesini yazdırarak resmi siyaseti haline getirdi. Uluslararası yorumculara göre, bu Kongre ile Şi, Mao’dan sonra modern Çin’in en güçlü ikinci yöneticisi gücüne kavuşmuş sayılıyor.
Bu güçle Şi, Çin’e daha dışa dönük bir dış politika ve ekonomik politika izlemesini, küresel bir oyuncu olmasını sağlamaya çalışacak. Bu hamlesi şimdiden Çin’in 1971’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine beşinci Daimi Üye olarak kabul edildiği 1971 ve bir sonraki yıl ABD Başkanı Richard Nixon’u başkent Pekin’de ağırlamasıyla karşılaştırılan bir dışa açılma adımı olarak kabul ediliyor.
Bu hamlede Şi’ye en önemli zemini az önce sözünü ettiğiniz “Bir Kuşak, Bir Yol” siyaseti verecek. Bu siyaset aslında Çin’in alt yapı ve üretim imkânlarını 60 ülkeyle irtibat halinde birleştirecek bir kara ve deniz ticaret yolları sisteminden oluşuyor.
Bu dev projenin bir kısmını oluşturan Yeni İpek Yolu projesinde Türkiye’nin de önemli bir yeri var. Çin’in Xian (Şian) şehrinden çıkan rotanın önemli durakları olarak Urumçi, İstanbul, Moskova, Amsterdan ve Venedik sayılıyor.
Batı yarıküre deniz taşımacılığı rotasının son durağı da Venedik, ama ondan önceki durağı Yunanistan’ın Pire limanı. Malum, Çinliler, son ekonomik krizde Yunanistan’ı n hem Pire hem Selanik limanlarını satın aldı. İlk kez bir Çin savaş gemisinin bu yıl İstanbul limanını ziyaret etmesi rastlantı değil yani; Çin artık aynı zamanda bir Akdeniz gücü olmaya başladığını da göstermek istiyor.