Öyle ya, Erdoğan 22 Kasım’da Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yle Suriye’nin geleceği üzerine önemli bir görüşme yapmıştı ve bu görüşme hakkında NATO müttefiki ABD’yle bilgi paylaşmasından doğal bir şey olamazdı. (Nitekim Erdoğan’ın daha sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdülaziz bin Suud ile Ruhani’nin de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Soçi zirvesi üzerinde konuştukları açıklandı.)
Oysa Erdoğan ve Trump, Türkiye ve ABD arasındaki ciddi sorunlara karşın son görüşmelerini –bildiğimiz kadarıyla 21 Eylül’de Birleşmiş Milletler toplantıları çerçevesinde New York’ta yapmıştı.
O görüşmeden sonra yapılan resmi açıklama, her iki ülkenin de Irak’taki Kürt bağımsızlık referandumuna karşı durduğu ve birbirlerine “hiç olmadığı kadar yakın olduğu” şeklindeydi. Kulise sızan iddialar ise İki liderin Fethullah Gülen, Reza Zarrab ve Türkiye’de tutuklu bulunan Amerikalı rahip Andrew Brunson konularında gerilim yaşadığı yolundaydı. Nitekim bu görüşmeden iki-üç hafta sonra ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz, Fethullahçılarla irtibatı iddiasıyla tutuklandı ve ardından önce ABD, sonra da Türkiye’nin vize kısıtlamaları kararı açıklandı.
O zamandan bu zamana en üst düzeyde siyasi temas, yalnızca Başbakan Binali Yıldırım’ın 9 Kasım’da ABD Başkanı Mike Pence ile görüşmesi olmuştu.
Dolayısıyla 24 Kasım görüşmesi –ABD’de Trump karşıtları dâhil- çoğu kişiyi şaşırtan, hatta belki ters köşeye düşüren bir gelişme oldu.