İlk önce gözümüze takılan şu. 2013 yılı itibari ile TÜİK' ten aldığımız verilere göre üniversiteyi bitirmiş diplomalı işsiz sayısı %17,9 , 2014 Ekim ayı itibari ile ise %19,5 dolayısıyla böyle bir gençlik portresi önümüze çıkıyor.
Aslında anlatmak istediğim yeni çıkan 4+4+4 eğitim sistemi ile öğrencilerin ilk sekiz yılda mutlaka bir yetenekleri ön plana çıkacaktır. Çünkü her insan Cenabı Allah tarafından bir yetenek üzerine yaratılmıştır. Her insanın mutlaka bir konuda yeteneği ve kabiliyeti vardır. Ben yeteneksiz bir insanın olduğuna inanmıyorum. Bu yeteneklerin keşfedilerek, sekizinci sınıf sonunda yeteneklerine uygun meslekleri seçmelerine yönlendirmek ve bu olanağı onlara sağlamak gerekir. On iki yıllık eğitim süresinin son iki yılında yani onuncu sınıftan itibaren ise seçtikleri ve ön teorik bilgilerini aldıkları meslekleri iş sahalarında tatbik ederek donanımlı ve nitelikli olarak on iki senenin sonunda mezun olmalarını öngörüyorum.
Böylece hem istemedikleri işlerde çalışmak zorunda kalarak mutsuz bir hayat sürdüren gençlerimizin önüne geçeceğiz, hem de gençlerin iş hayatına katılımlarını neredeyse bir on yıl öne çekmiş olacağız. İş hayatına giriş istenilen en az iki yıllık tecrübe, askerlik, staj ve üniversite derken bir gencimiz neredeyse yirmi yedili yaş bandında iş sahibi olurken şayet yeni eğitim sistemi arz ettiğim şekilde verimli bir biçimde işleyebilirse biz iş hayatına meslek sahibi olarak gençlerimizin girmesini on sekizli yaşlara çekeceğiz.
Tabi burada göz ardı edilmemesi gereken ciddi bir nokta daha var. Gençlerimizin geleceğini ve seçeceklerini planlarken onları sadece bir ekonomik obje olarak görmemeliyiz. Gençlerimiz bir çok sosyolojik dinamikleri de kendilerinde barındırmaktadırlar. Tabi bu noktada doğal olarak gençlerin manevi maddi olarak gelişimlerini aynı anda planlamak zorundayız.
Manevi kalkınma olmadan maddi kalkınmanın insanlığa saadet ve refah getirmesi mümkün değildir. Peki bu sonuca nasıl varıyorum? Size onu arz edeyim.Batılı toplumlarında git gide gayri ahlaki durumların son derece meşrulaştığını ve olağanlaştığını görebiliriz. Aynı zamanda aile yapılarının ve ilişkilerinin bozulmakta olduğunu, boşanma oranlarının arttığını, gençlerin uyuşturucu batağına düştüğünü görebiliriz. Batılı devletlerde maddi olanakların çok gelişmiş olduğu, refah seviyesinin yüksek olduğu halde bir türlü maddi olanaklarla tatmin olamayan gençleri çok rahat bir şekilde gözlemliyoruz.
Bunun sebebi her insan yaratılıştan gelen bir ruha, bir manevi iklime sahiptir. Bu manevi yönün mutlak suretle doyuma oluşması gerekir. Eğer siz gençleri sadece ekonomik bir obje görürseniz, onların manevi ihtiyaçlarını ötelerseniz, onlara öğrenmeleri gereken temel toplumsal ahlaki değerleri anlatmazsanız ve devlet, sivil toplum ve ebeveynler eli ile onların manevi ihtiyaçlarını karşılamazsanız ne kadar gençlerimize maddi olarak bir refah ortamı hazırlamış olursanız olun ortaya mutsuz olan ve mutluluğu başka şeylerde arayan bir gençlik çıkacaktır.