Bir harita gösteriyorum gençlere. Ben içinden çıkamadım, sizin zihniniz açıktır, hiç tarih bilmediğinizi varsayarak şu haritaya bakıp cevap verin: Sarı ve bej rengi ile gösterilmiş bu iki devlet savaşmışlar ve biri öbürünü “denize dökmüş”. Bu savaşı kimin kazanmış olabileceğini söyleyin.
“Aaa” nidası yükseliyor. Ege'den Akdeniz'e kadar kıyılarımızı bir perde gibi kuşatmış burnumuzun dibindeki adaların 500 kilometre uzaktaki Yunanistan'a ait olduğunu hiç bu kadar çıplak müşahede etmemişler anlaşılan. Derken bir gülümseme yayılıyor yüzlerine. Biraz aldatılmışlık hissiyle karışık, “Savaşı sanki Yunanlar kazanmış!” sözleri salonların duvarlarında mahcup bir tınıyla yankılanıyor.
Lozan'ı zafer olarak yutturanlar 12 Ada meselesini de hafızamızdan silmiş oldular. Silinmeseydi hiç olmazsa acısı kalırdı içimizde. O acıyla düşünmeye zorlardık beynimizi, belki bir çıkış noktası bulurduk. Ama unutturulan her şeyin kangrenleşeceği ve bazan bir Cumhurbaşkanının dilinden dışa vurulacağı hiç hesap edilmemiş olmalı. (Hatırlarsanız 29 Eylül'de Cumhurbaşkanı Erdoğan Lozan'ı ve 12 Ada'yı şu sözlerle hatırlatmıştı: “Bağırsan duyulacak adaları Lozan'da verdik, zafer mi bu?”)
Şimdi 12 Ada'nın elimizden nasıl gittiğini kuş bakışı görelim.
1911 yılında İtalyanlar Trablusgarb'a saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmiş ve Trablusgarp'tan subaylarınızı çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi.