16 Temmuz sabahı gün ışıyınca dehşetin boyutları ortaya
çıkmıştı. Üzerine en yakındaki reklam billboardlarından sökülmüş
afişler serilmişti şehidin. Aşağıdan oluk oluk sızan pıhtılaşmış
kan asfaltı yumuşatmış. Çevreye dağılmış et parçaları. Ve bir gazi,
afişlerin üzerine al bayrağı yerleştirme derdinde.
Derken ülkemize ve devletimize yönelik bu kanlı ve alçakça işgal
girişiminden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedik ve diyor.
Ancak… bu ancak önemli, hakikaten öyle mi olacak?
Ben 15 Temmuz'un manasını, bu hareketin gerçek boyutlarını kavramak
ve hayatımızın bütün alanlarına taşırmaktan bahsediyorum. Bunu
başarabilir miyiz ve başarabilecek miyiz? Şehid ve gazilerimizin
bizden beklediği asıl mesele, bu.
Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Eylül'den itibaren 15
Temmuz'daki dirilişin tarihle de alakalı boyutlarını gündeme
taşımaya başladı. Eylül sonunda “Lozan'ı bize zafer diye
yutturdular, bu nasıl zafer?” çıkışını yaptı. Ekim ayında 12 Ada
meselesini gündeme getirdi ve Lozan'ı sorguladı. Misak-ı Milli'yi
halkımıza anlatamadığımızı söyledi. Kasım sonlarında Lozan'daki
kayıplarımızı henüz unutmadık dedi. 14 Aralık'ta Sevr'e döndü ve
onu paramparça ettiğimizi söyledi.