Türkiye’nin dış konuları ekonomisini, iç barışını, güvenliğini
doğrudan etkileyen, giderek düğümlenen bir hal alıyor.
Bugün Doğu Akdeniz’i sütuna yatıralım...
Fatih, Yavuz, Barbaros Hayrettin adlı sondaj gemilerinden sonra
dördüncü bir gemimiz daha bölgeye gidiyor.
Konu Türkiye’nin ulusal çıkarları olunca, elbette sağduyulu herkes
atılan bu tür adımların arkasında olacaktır. Nitekim TBMM’de de
dört parti Doğu Akdeniz’deki haklarımızın korunması için hazırlanan
bildiriye imza attı.
*** Ancak madalyonun bir de öteki
yüzü var.
Doğu Akdeniz’in kullanımı sorunu 2003 yılında başladı. O yıl
Mısır’la Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Münhasır Ekonomik Bölge
(MEB) anlaşması yaptı. Daha o an etkin şekilde müdahale etmek,
engellenmese bile başka bir atakla dengelemek gerekiyordu.
O günler, AKP’nin diplomatlara “monşer” deyip aşağılamaya başladığı
günlerdi
. GKRY, 2007’de Lübnan’la, 2010’da da İsrail’le MEB anlaşmaları
yaptı.
O günler, AKP’nin Lübnan’da hangi kanadın alt grubunu desteklesem,
İsrail’le perde önünde “One minute” perde gerisinde “More money”
politikasını nasıl yürütürsem, sorununa yanıt aradığı günlerdi!
Bu süreç işlerken 2009 ve 2010’da Akdeniz’in doğusunda 900 milyar
metreküpten fazla doğalgaz rezervi olduğu açıklandı.
Bu açıklanandı!
Akdeniz’de kıyısı bulunmayan ABD, İngiltere, Rusya, İtalya ve
Fransa da şirketleri aracılığıyla bölgeye müdahil oldular.
2010 yılına kadar GKRY, arkasında Yunanistan’la birlikte Lübnan ve
İsrail’le Akdeniz’i 13 parsele bölüp, birlikte çalışma altyapısını
tamamladı.
O günlerde AKP, Türkiye’nin büyük kentlerindeki rantları
parsellemekle meşguldü!
*** Geldik bugüne...
Sondaj gemisini alan Akdeniz’in dibini aştıktan sonra gemi üstüne
gemi göndermeye başladık!
Şu...