Erzincan İliç’teki doğa cinayetiyle açığa çıkan gerçeklerin her biri ayrı yazı konusu. Bütün bunların temeline AKP’nin iktidara gelişindeki, getirilişindeki hedefleri koymak gerekir.
AKP’nin 3 Kasım 2002’de başlayan iktidarına öncelikle rejime yönelik tehlikeler bağlamında yaklaşıldı. Elbette bunda gerçeklik payı vardı. AKP’nin küresel sermayeye her türlü garantiyi verdiği, 12 Eylül 1980 darbe yönetiminden sonra Turgut Özal’ın yapamadıklarını tamamlamaya söz verdiği gerçeği asıl olandı.
Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un değerlendirmesiyle AKP iktidarları döneminde Türkiye’ye 1 trilyon dolar girdi, Türkiye’den 3 trilyon dolar çıktı. Bunun özü Türkiye’nin 80 yıllık kazanımlarını satmak ya da kapatmaktı. Pek çok alıcı, “Üretime devam edeceğiz” sözü verip birkaç ay sonra demirbaşları sattı, arazileri betonlaştırdı.
Satamadıklarını, “Hammadde yok” diye kapattılar. Bunların en acısı SSK’nin 2005’te kapatılan ilaç fabrikasıydı. İlaç tekelleri böyle istiyordu.
***
Küresel sermayenin başlıca isteklerinden biri Türkiye’nin maden sahalarının çokuluslu şirketlere (ÇUŞ) açılmasıydı. 2004 yılında başlayan maden yasasını değiştirme süreci hiç bitmedi. ÇUŞ’lar mevcut yasalara uyacağına, yasalar onlara uyduruldu. Buna rağmen tatmin olmadılar. Verilen her ödünden sonra sıraya yenisini koydular.
ÇED raporunun açılımı şu: