Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışan bir dünya filmi izledik...
“Atatürk 1881-1919” filminden çıkışta ilk mırıldandığımız cümle bu oldu.
Sevenlerin, saygı duyanların yere göğe sığdıramadığı bir dünya liderini filme sığdırmak elbette kolay değil. Zaten bir filme sığdıramamışlar! 1919’dan sonrası, 2024 başında gösterime girecek.
Film, ağustos ayı başında uluslararası gösterimiyle ilgili
tartışmalarla gündeme gelmişti. Filmin yayından kaldırılması için
sürdürülen lobi Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece 20. yüzyılda
değil, 21. yüzyılda da yaşamaya devam eden, savaşların ve
barışların kahramanı bir dünya lideri olduğunu ortaya koyuyordu. 29
Ekim haftasının ardından 10 Kasım’da da bunu bir kez daha
gördük.
***
Atatürk’ü hem herkes gibi etten kemikten bir insan olarak anlatabilmek hem de yenilmez bir irade ve kararlılıkla kafasına koyduğunu gerçekleştiren olağanüstü bir karakter olarak gözler önüne serebilmek alkışlanacak bir başarı.
İlk çocukluğundan gençliğine, cephe cephe dolaşmaktan vatanı bir an önce kurtarma özlemine kadar yaşamının her dilimi için, “Burası biraz daha geniş verilemez miydi” diye soruyorsunuz. Verilseydi film kaç saat sürerdi, bilinmez! Her şey olabildiğince tadında, kıvamında işlenmiş.
Mustafa Kemal’i İstanbul’daki şaşaalı yaşamın ortasında, böyle bir yaşamı reddedişini izlerken aklınıza ilk Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı kitabındaki sözü geliyor:
“O günlerde İstanbul’da vatan toprağını feda etmek daha kolaydı!”
Atatürk’ü de kahreden Balkanlar’dan Anadolu’ya göçün acısı beyazperdeden sızıp insanın içine işliyor.
Atatürk’ün entelektüel kimliği, pek çok dili bilgi birikimiyle yüklü olarak konuşabilen sahnelerle aktarılmış. Kritik anlardaki tavırlarıyla, nefret dili dışında bütün dilleri konuşabildiğini hissediyorsunuz.