Ekim ayı boyunca içimde kalan yazı konularının başında Prof. Aziz Sancar’ın aldığı Nobel ödülü geliyordu.
Gerek 1 Kasım seçimlerinin getirdiği siyasi iklim gerekse terör belası böylesine büyük bir başarının daha fazla gündemde kalmasını engelledi.
Bereket, bugün siyaset yazmak yasak!
Bugün siyasi olarak sadece seçmenlerin sandığa gitmesini önerebiliriz. Sandığa gidin ki halkın iradesi en geniş şekilde parlamentoya yansısın. Yapılan araştırmalar, oy kullanma oranı arttıkça halkın siyasi eğilimlerinin Meclis’e yansıma yelpazesi artıyor.
Türkiye, sorunlarını konuşarak çözecek. Başka bir yol yok. Konuşmanın çözüme dönüşebileceği en sağlıklı zemin ise parlamento.
Sandığa gitme oranı en az yüzde 80 olmalı ki, demokrasinin sağlıklı işleyebileceği konusunda iyimserliğimizi koruyabilelim.
***
Aziz Sancar’a bugün de haksızlık etmeyelim.
Bu köşede zaman zaman beyin göçü konusu işlendi. Konuyu genel yaklaşımdan biraz farklı şekilde ele aldık. Bugünün dünyasında insanları zorla bir yerde tutamazsınız. Hele bu kişiler eğitime ayrıca önem veriyorsa, iddiası yüksekse, dünyanın her yerinde en iyiye oynayabilecek düzeydeyse, önüne dağ koysanız aşar.
O zaman ne yapmalı?
İki yol var; birincisi iyi beyinlerin kendi istemiyle bu topraklarda kalmasını sağlamak. İkincisi eğer başka bir ülkeye gittiyse onu kaybedilmiş bir beyin olarak görmeyip beyin göçünü beyin gücüne çevirmek.
Aziz Sancar, ikinci grup için verilebilecek iyi bir örnek. Mardin’den çıkmış, İstanbul’da yetişmiş. Sonra bilimi en iyi yapabileceği, değerinin en iyi anlaşılacağını düşündüğü yerlere gitmiş.