Silivri günlerinde heyecanla beklenen anların başında “görüş
günü” gelirdi. Ayda bir açık, ayda üç kapalı görüş. Açık görüşte en
büyük mutluluk sarılabilmek. Kapalı görüşte, arada cam bölme var.
Telefon ahizesi ile sesleşebiliyorsunuz.
Çocuklara bunu anlatmak mümkün değil. Arada cam niye var? Oğlum
Deniz, iki yaşına gelince bunun bir pencere
olduğunu düşünüp her köşede açma yeri aradı. Olmayınca cama vurdu.
Baktı ki tek iletişim olanağı ses; ahizeyi aldı, sesin geldiği yeri
öpmeye başladı. O anlarda içinizde cam kırıkları saatte bilmem kaç
kilometre hızla uçuşsa da gülümsemeniz gerekir.
Dört yaşına gelince asıl engelin aradaki cam bölme değil, yüksek
hapishane duvarları olduğunu düşündü. Bitim saatinde kopuşun,
Deniz’in çığlıklarıyla yankılandığı bir açık görüş sonrası bir
dozer almak istediğini söylemiş. Bizimkiler böyle bir oyuncakla
oynamak istediğini sanmışlar. Az sonra dozeri ne yapacağını şöyle
ifade etmiş:
“Hapishane duvarlarını yıkacağım...”
Beş yaş anaokulu günlerinde yeni arkadaşlar edinmiş. Gelin görün
ki, iyi anlaştığı kimi arkadaşlarını ertesi gün dövmeye başlamış.
Uzun süre nedenini bulamamışlar. Sonunda öğretmenlerden biri
gerçeği fark etmiş; bizim Deno, bir gün önce babası tarafından
alınan çocukları, ertesi gün pataklıyormuş!
*** Özgürlükte altı yaşına gelmişti.
İlk aylarda yapmaktan çok hoşlandığı şeylerin başında birlikte
tuvalete gitmek geliyordu.
Annesiyle hep kadınlar tuvaletine gitmenin hıncını her fırsatta,
“Anneee, ben babamla erkekler tıvaletine gidiyorum” diye bağırarak
aldı. Bir de açık görüşlerdeki dar zamanlarda omzuma alıp daireler
çizerek yaptığımız yürüyüşü, uzun yollarda, parklarda yapmayı çok
istedi ama, hayli okkalı...