Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’na 2 Ekim’de giren,
çıktığı görülmeyen Cemal
Kaşıkçı’nın durumu, dar kapsamda üç ülke arasında
bir şeytan üçgenine dönüştü:
Suudi Arabistan-Amerika-Türkiye.
Suudi Arabistan, Kaşıkçı’nın ülkesi.
Amerika, merkez üssü.
Türkiye, kaybolduğu yer.
Bu üçgene “dar” dedik, zira Kaşıkçı’nın Afganistan’dan İngiltere’ye
kadar geniş bir coğrafyada ayak izi, mikrofon sesi var.
Önce Cemal Kaşıkçı’nın baba tarafından Kayseri kökenli olduğunu,
dedesi Muhammed Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’da saray doktorluğu
yaptığını vurgulayalım. Ünlü milyarder Adnan Kaşıkçı’nın da
yeğeni.
Türkiye ile bağı da sadece yeni bir evlilik yapmak istediği
nişanlısı Hatice Cengiz’in Türk olmasıyla sanırlı
değil.
*** Kaşıkçı’nın terör örgütü
el-Kaide’nin kurucusu Usame bin Ladin’le
diyaloğunun olduğu, 11 Eylül saldırılarının içinde yer alanlarla
tanış olduğu, bilinen gerçekler.
Kaşıkçı’yı sadece “muhalif bir gazeteci” kimliğiyle değerlendirmek
olanaksız. Çeyrek asır boyunca Suudi gizli servisinin başında görev
yapan, ABD ve İngiltere büyükelçiliklerinde bulunan anne tarafı
Türk kökenli olan Prens Turki’nin danışmanlığını
yürüttü. Devamında Washington Post yazarlığına giden yol da buradan
geçti. Suudi Arabistan gizli servisi ile bağlantılı olup Washington
Post’ta yazmak CIA caddesinden geçer.
Kaşıkçı, 2011’de tüm bölgeyi sarsan Arap Baharı sürecinde Suudi
Sarayı ile örtüşmeyen bakış açıları ortaya koymuştu. Bu açı farkı
2018’e kadar devam etti. Kaşıkçı, bu baharla birlikte...