Mustafa Balbay Cumhuriyet Gazetesi

Gazeteci Tufan Türenç’in mesleki ölümsüzlüğü!

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mustafa Balbay'ın bugünkü (03.05.2022)''Gazeteci Tufan Türenç’in mesleki ölümsüzlüğü!'' başlıklı yazısı.

03 Mayıs 2022 | 95 okunma

1 Şubat 1979 günü akşam saatleriydi. Radyodaki ana haber bülteni şöyle başladı:

Gazeteci Abdi İpekçi aracı ile evine giderken uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.”

Ege Üniversitesi üçüncü sınıftaydım. Gazeteciliğe okul bitmeden mi başlamalı bitirince mi diye düşünürken mesleğimizin büyük kabul gören bir büyüğünü alçakça bir saldırı sonucu katletmişlerdi.

Uğur Mumcu, İpekçi’nin toprağa verilişinin ertesi günü dönemin başbakanı Ecevit’e hitaben ağır bir yazı yazmıştı. “Gözlem” köşesinden haykırıyordu:

“Abdi İpekçi’nin mezarına attığınız toprak Türkiye Cumhuriyeti’nin üstüne... Bu kan ne zaman duracak?”

Tufan Türenç ve Erhan Akyıldız uzun soluklu bir çalışma sonucunda 1986 yılında Abdi İpekçi’nin belgesel romanını yazdılar. O yıl ben de mesleğin altıncı yılındaydım. 

Kitabın başlığı bir sözcükten oluşuyordu:

Gazeteci...

O kitapla Abdi İpekçi gözümüzde daha da büyürken Tufan Ağabey de meslek büyüğümüz olmuştu.

***

Geçen 23 Nisan’da kaybettiğimiz Tufan Türenç, Abdi İpekçi okulundan yetişmiş, ödünsüz bir gazeteciydi. 

Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi olduktan bir süre sonra tam bir ağabey tavrıyla şöyle seslenmişti:

“Gazetelerde genel yayın yönetmenliği Cumhurbaşkanlığı’na, Ankara temsilciliği başbakanlığa karşılık gelir... O postun hakkını ver...”

Tufan Abi doğru bildiğini çekinmeden yazan, siyasetçilere hiçbir anlamda borcu olmadığı için o rahatlıkla diyalog kuran kendine özgü bir insandı. Gerçekleri söylediği sadece bilgisiyle değil ses tonuyla da belli olurdu. Her sözcüğün hakkını veren sesi bu satırları yazarken kulaklarımızda çınlıyor. 

Kalemini dönemine göre oynatmayan bir insandı. Düşüncelerini benimsediği bir siyasetçinin yanlışına da yanlış diyordu.

Etik genel anlamda üçe ayrılır: Mesleki etik, kurumsal etik, kişisel etik.

Tufan Abi üçünde de hassastı. Ben kendi duruşuma bakarım demezdi. Hem çalıştığı kurumun hem temsil ettiği mesleğin içinde bulunduğu durumu dert ederdi.

Mürekkebini sadece aklından ve vicdanından alıyordu. Meslekte hakkı verilmesi gereken kişilere kocaman bir “bravo” demeyi davranış biçimi edinmişti. Tarihe geçen manşetleri ayrı bir kitap konusu yapması da bundandı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024 | 121 Okunma Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024 | 604 Okunma Çekin elinizi! 19 Kasım 2024 | 159 Okunma Şahsıma mektuplar (41) Hilezof! 16 Kasım 2024 | 87 Okunma Türk devletleriyle alfabeden başlıyoruz! 14 Kasım 2024 | 801 Okunma