Nisan yağmurlarının hazirana kayması yazbahar diye başka bir
mevsimi yaşamımıza soktu. Sabah kızgın güneşle başlayan gün
bakıyorsunuz öğleden sonra sandıktan boşanırcasına yağmura dönüyor,
afedersiniz bardaktan boşanırcasına yağmura dönüşmüş.
24 saat bir günü ertesi güne kovalayan koşuşturmanın ardından biraz
olsun nefes aldığımız zamanlarda, böylesi günler yaşamın tadına
vardığımız başka bir yaşam rengi oluyor. Nisan yağmurları baharın
tadıyla birlikte kışın da tam geçmediğini anımsatırdı. Haziran
yağmurları ise yaz kapıda dedirtiyor.
Hafta ortasında gündoğumunu karşılamak için çıktığında her taraf
gece yağmurunun kokusuyla doluydu. Yağmur sonrasında hava açılmış,
güneş çıkmışsa özellikle çam yapraklarının ucu bir başka seyirlik
olur. Yağmur damlaları iğne yaprakların en ucunda topluiğne başı
gibi durur, bir de güneş vurdu mu kendinizi binlerce lambanın
yandığı uçsuz bucaksız bir hoşlukta hissedersiniz.
Bu anın iğde ağaçlarında yarattığı güzellik ise daha başkadır. Açık
yeşil iğde yapraklarını vuran güneş her tarafın ışık seliyle
dolduğu bir hayal âlemine götürür sizi. Yaprakların hemen altındaki
minicik sarı iğde çiçeklerinin yaydığı kokuyla birlikte bu
manzaranın içine atlarsanız mırıldanmadan edemezsiniz:
“Yaşamdaki en büyük mucize tabiattaki en doğal olan
şeydir!”
***
Yağmurlu gecenin sabahındaki güneşin en güzel desenleri çizdiği
yer ise gül yapraklarıydı. Tam da gül mevsimindeyiz. Her biri tabak
gibi açmış onlarca gülün arasına başınızı soktuğunuzda artık bir
gül ormanındasınızdır.
Elbet güneşle birlikte o güzelim güllerin ortasına arılar ve
böcekler de doluşmuştur. Onları da çok ürkütmemek
gerekir.