Arkadaşımız Mustafa Çakır’ın “İşte Hatay Gerçeği” başlıklı dizi yazısı, son günlerde yeniden gündemin üst sıralarına çıkan Suriyeli sığınmacılar konusunu pek çok yönüyle ele alıyordu.
29 Nisan 2011’de yaklaşık 300 kişilik ilk grubun Hatay’ın Yayladağı ilçesinden giriş yapmasıyla başlayan süreç bugün uluslararası, ülkeler arası ve toplumlar arası bir hal aldı.
Hatay’ın nasıl bir hassasiyet taşıdığı biliniyor. Kurtuluş Savaşı günleriyle başlayıp 1938’de sonuçlanan “Hatay’ın vatan topraklarına katılması” konusu Suriye için hep “sorun” olarak diri kaldı. Haritalarda Hatay’ı kendi topraklarında göstermeyi sürdürdüler. Bu konu Şam için de adım adım sorun olmaktan çıkmaktaydı ki, 2011’de iç savaş patladı.
İktidarın ülkenin hemen tüm illerine eşit dağıttığı ne var, diye sorsak, yanıt Suriyeliler olur. İstanbul başta olmak üzere tüm büyük illerimizin belli bölgeleri Suriyelilerle anılıyor. Hatta adı değişen semtler, caddeler bile var.
Mustafa’nın yerinde yaptığı gözlemler de gösteriyor ki “Suriyelileri ülkelerine geri gönderme” hedefi için eşik hayli geçilmiş.
Artık kendilerine ait bir semtleri var...
Kendilerine ait işyerleri var...
Yanlarında çalıştırıp iş verdikleri Türkler ve Suriyeliler var...
Kendi deyimleriyle “kız alıp verme” başlamış...
Kimlikleri var...
Kaldı ki uluslararası istatistiklere göre bir ülkeye gelen göçmenlerin yüzde 60’ı geri dönmüyor. Bunu dünyanın çeşitli ülkelerine giden yurttaşlarımızdan anlamak da mümkün.