İktidarın her alanda iflas ettiğini ortaya koyan bir haftayı
geride bıraktık. Yargı deyince akla, mahkemeler arası düello
geliyor...
Ekonomide, nisanda alınan yeni bir kararla yurtdışından gelecek
paraya hiçbir sorgu sualin olmayacağı ilan edildi. Her şey kayıt
dışına emanet...
Barış sürecinin tarafları birbirine girmiş durumda...
Bugün ağırlığı dışa verelim...
Dış politikanın en önemli konusu Suriye. 2010 yılında iç savaşın
patlamasının ardından AKP, Ortadoğu’da aradığı düşmanı buldu. Esat
mutlaka gitmeliydi. Dünyada da aynı koro vardı. En heveslisi
bizimkilerdi. Sabah Hatay’dan girseler ikindi namazını Şam’da Emevi
Camisi’nde kılarlardı. Davutoğlu,Temmuz 2012’de Dışişleri Bakanlığı
günlerinde, Esad’ın haftaları kaldı demişti.
Dünya baktı ki Esad gitmiyor, daha önemlisi yerine kimin geleceği
belli değil. Hemen yeni duruma göre düzen aldı. Zaten dış politika
ülkelerin kendi çıkarlarını her şeyin önünde tutma yöntemi değil
mi? Sistemi rayına oturmuş ülkelerde evet. Bizde ise dış politika
hükümet çıkarlarına göre biçimleniyor.
Suriye’deki iç savaşın sonucu olarak Türkiye’ye sığınan 2 milyonu
aşkın Suriyeli gündeme gelince insanlığı anımsayan iktidar, “Ne
yani onca insanı zalimin insafına mı bırakacaktık” diyor.
Suriye’den 45 gündür yeni bir kıyım dalgasına dair haberler
geliyor. Yüzlerce Alevinin toplu halde öldürüldüğüne ilişkin
görüntüler var.
Kıyım Türkiye’de onlarca ilde protesto edildi. Bir beklentimiz yok
ama hükümete sormak gerekmez mi; Suriye’deki Alevileri kimin
insafına bırakmış oldunuz?
Hatta şu soru da güncelliğini koruyor:
Kıyımı yapanları kim silahlandırdı?