Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı
ve AKP Genel Başkanlığı koltuğuna oturduğu günden bu yana devlet
çarkından ekonomi verilerine kadar her şey olumsuz seyrediyor.
Bunun başlıca nedeni, getirilmek istenen yeni sistemin sistem
olmaması.
Bin yıllık devlet geleneğimizin önemli bir
halkası olan Başbakanlık kurumunun kaldırılması, parlamento ile
bakanlar arasındaki bağlantının kopması, bir kurum olarak Bakanlar
Kurulu’nun feshedilmesi, bakanların tek tek cumhurbaşkanına karşı
sorumlu olması, bütçe yapımının bakkal hesabından daha sorumsuz
şekilde bir kişiye bağlanması...
Bütün bunlar gündemdeki uygulamaların bir
sistem olmadığını gösteriyor.
Hani saati sökersiniz de tekrar takarken parça
artınca, “gereksiz malzemeleri
çıkardım” dersiniz ya, öyle bir
şey...
Saat çalışmayınca da arkasından oynar, doğru
zamanı gösterirsiniz...
Bu ne kadar gerçekçi
olur?
Erdoğan’ın yaptığı bu...
***
24 Haziran genel seçimlerine giderken AKP,
propaganda merkezine şunu oturttu:
16 Nisan referandumundan sonra sistemin rayına
oturması için seçim gerekiyordu. Bu seçimle her şey rayına
oturacak.
Seçimden hemen sonra Erdoğan, 100 günlük bir
strateji planı açıkladı. Plana göre yatırımlar artacak, enflasyon
düşecek, kurumlara güven gelecekti...
100 günün sonunda gördük ki, sistem rayına
değil, karaya oturdu.
Birkaç yıl öncesine kadar, yatırım danışmanları
yabancılara Türkiye’de neler yapabileceklerini anlatıyorlardı...
Son durum şu:
İş tersine döndü. Şimdi Türkiye’deki sermaye
sahiplerine yurtdışında yapabilecekleri yatırımları
öneriyorlar.
Ekonomide yakın geçmişe kadar bütün rakamları
baskılıyorlardı. Şimdi, gerçeğin yanında kamuoyuna anlatılacak
veriler üretiyorlar. Bunun en somut örneği enflasyon. Resmi
verilere göre yıllık enflasyon yüzde 30’un altında, gerçek verilere
göre yüzde 60’ın üstünde.
***
İşte böyle bir ortamda yerel seçime
gidiyoruz.
İktidarın ekonomide başlıca hedefi
şu:
Yılbaşına dek, “en
kötünün aşıldığı” havasını vermek. Zira,
krizin yeni adı bu: “En kötü
aşıldı!”
Ardından da tüm olumsuzlukları 31 Mart’ın
sonrasına süpürmek.
Seçim süreci için ise ana hedef, eldekileri
kaybetmemek, İstanbul ve Ankara’yı kesinlikle
kaybetmemek...
Bunun için tek başına kendi oyu yetmiyor. Hatta
AKP anketçilerini de zorlayan bir oy erozyonu da söz
konusu.Özellikle ekonomide “İyiye
gidiyoruz” havası verilemezse ittifaklar da
işe yaramaz.
İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi
büyük illerde ortalama 2-3 puanlık bir değişimle başkan da
değişiyor.
Muhalefetin kendi içindeki diyaloglar da
iktidar ve ortağını yeni arayışlara itiyor. Zira CHP’nin İstanbul
ve Ankara’dan birini, Adana, Mersin, Antalya’dan ikisini alması
mümkün.