İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı sevgili Tunç
Soyer’in seçim kampanyasını izlerken yolum Seferihisar’a
da düştü. Miting alanında Roman kardeşlerimizin kurduğu nefis
orkestra ara verdiğinde uzun boylu yakışıklı bir genç önümü kesti,
seslendi:
-Abi ben Körükle Veysel’in torunuyum... Adım Taylan
Yeşildağ...
Alan zaten sevinç yumağıydı. Yağmurlu akşamda içim daha bir
aydınlandı.
Geçen sonbaharda Âşık Veysel’in kitabını yazarken,
çok öğretici bir araştırma süreci geçirmiştim. Âşık Veysel, Köy
Enstitülerinde “usta öğretici” olarak 5 yıl çalıştı. Bir bakıma
okuma yazma bilmeyen öğretmendi. Hemen herkesin diline yerleşmiş
olan, “Benim Sadık Yârim Kara Topraktır”, “Güzelliğin On Para
Etmez” gibi pek çok eserini Köy Enstitülerindeyken verdi. Eskişehir
Çifteler’de, Kastamonu Gölköy’de, Ankara Hasanoğlan’da öğrendi,
öğretti, üretti.
Âşık Veysel bir hatıra defteri oluşturup öğrencilerin yazmasını
istedi. Çifteler’de Mehmet Özçelik, deftere çok
güzel bir şiir yazdı: Körükle Veysel’im Körükle Yansın!
İşte Taylan, Mehmet Özçelik’in torunuydu. Taylan, aynı zamanda bir
müzisyen olarak o şiiri şarkıya dökmüş. Taylan, dedesini anlata
anlata bitiremiyor.
*** 17 Nisan 1940’ta, 79 yıl önce kurulan Köy Enstitüleri, yukarıda aktardığımız gibi kuşaktan kuşağa etkisi süren çok köklü bir iz bıraktı. Atatürk’ün, “Bilgi sadece söz değildir” sözünden yola çıkarak temeli atılan Köy Enstitüleri, dünya ölçeğinde Türkiye’ye özgü bir model olarak hâlâ güncel. “Üreterek öğrenme” ilkesiyle programlanan bu okullarda eğitimin yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i teknik, yüzde 25’i ziraat içerikliy...