Siyaset dilinde şöyle bir söz vardır; bir parti kısmetten çıktı
mı, milletvekilleri dokuz yerden kopar!
AKP’nin durumu bu sözü andırıyor. Tartışmasız bir lider partisi
olarak AKP, kurulduğu günden bu yana adım adım esnekliği azalan bir
seyir izledi.
Ağustos 2001’deki Afyonkarahisar kuruluşunda “ilkelerden” biri
şuydu:
“Biz parmak partisi olmayacağız. Parti içi demokrasi işleyecek.
Milletvekilleri Meclis’te sadece parmak kaldıran kişiler
olmayacak...”
Bu ilke bugün şu şekilde yürürlükte; parti kararları aleyhine
kalkan her parmak, koparmak içindir!
AKP, sadece parti içinde lider sultası yaratmakla kalmadı, sağ
yelpazedeki tüm partileri kendi içinde eritti. Tansu
Çiller’le Mesut Yılmaz’ın birbirlerine
vura vura partilerini barajın altına çekmesinin ardından
Mehmet Ağar’la Erkan Mumcu’nun
ANAP’la DYP’yi birleştirme girişimine sert karşılık verildi.
Numan Kurtulmuş’tan Süleyman
Soylu’ya kadar AKP içinde metrekareye dört-beş AKP
dışındaki partilerde siyaset yapmış kişi düşüyor.
Tuğrul Türkeş’in Aydınlık Türkiye
Partisi önce MHP’nin içinde eridi, Tuğrul Bey de aydınlığı AKP’de
buldu.
Saadet Partisi’ne (SP), “Partiyi kapatıp anahtarı bize getirin, kaç
milletvekili istiyorsanız, alın götürün” teklifi yapıldı. SP, çetin
ceviz çıktı.
*** Yukarıda çizdiğimiz tablo son
bir yıldır adım adım değişiyor. Deyim yerindeyse siyaset masası
sallanıyor, taşlar yerinden oynuyor.
Taşlar yerine oturduğunda nasıl bir durum ortaya çıkar?
Bu soru, merkez sağın nasıl şekilleneceği sorusunun yanıtıyla
karşılık bulacak.
2002’de barajın altında boğulan merkez sağda büyük bir boşluk var.
Bu boşluğu gören, “Gönlüm merkez sağda kald...