24 Şubat’ta Ukrayna topraklarında başlayan Rusya-NATO savaşının kısa sürede bitmeyeceği İstanbul toplantısında anlaşıldı. Rusya ve Ukrayna heyetlerinin Dolmabahçe buluşması, diplomasiye verilen şansın devam etmesi bakımından önemliydi. Çıkan sonuç da diplomatik zeminin devam edeceğini gösteriyordu.
Kısa sürede barış ise şu aşamada hayal.
Zira kısa sürede barış isteyen taraf azınlıkta!
Aralık 2010’da başlayan Arap kışından bu yana AKP’nin izlediği “hesapsız tarafgir” politikayı eleştirmiş, bu ülkelerin içişlerinde taraf olmanın sakıncalarını vurgulamıştık. Libya, Mısır, Suriye deneyleri ortada.
Ukrayna krizinde ise daha dengeli bir politika gerekliliğini hayat dayattı. Erdoğan da buna oynamaya çalışıyor. Üstelik içeride ekonominin ikinci planda kalması için bulunmaz fırsat.
Her iktidar için geçerlidir; iç destek tükendi mi ya güçlü bir dış düşman gerekir ya da yüksek bir dış kahramanlık! Erdoğan bu “kahramanlığı” on yıldır yaşadığımız bütün dış sorunlarda aradı, bulamadı!
Antalya’nın ardından İstanbul toplantısıyla bulabilir mi?
Türkiye’nin barış odaklı denge politikasının olumlu olduğunu vurgulayıp yanıtlayalım; bulamaz!
Bu öyle bir konu değil...
Neden öyle bir konu değil?
24 Şubat’tan tam bir ay sonra 24 Mart’ta Brüksel’de toplanan NATO zirvesinde başı çeken ülkeler şehvetin doruklarındaydı.
NATO, aradığı düşmanı bulmuştu...
NATO, işlevinin devam ettiğini anlatmak için zorlanmaktan kurtulmuştu.
NATO, adeta dirilmişti!
Bu bir dirilişti ama aslında gerilişti!