Oktay Akbal’ı da sonsuzluğa uğurluyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en önemli edebiyatçılarından, köşe
yazarlarından, aydınlanmacılarından biri olan Oktay Akbal, daha
yaşamında ölümsüzlüğe ulaşmış, toplumun bütün katmanlarında yer
edinmişti.
Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt olan Akbal, Cumhuriyet ile bağını
sadece bu yaşdaşlıkla sınırlı tutmadı. Adeta Cumhuriyet’in bütün
temel değerleri ile birlikte yaşadı.
Oktay Akbal gibi Atatürk dönemini, Cumhuriyetin kuruluşunu,
Cumhuriyet devrimlerini yaşamış olan kuşak sonraki kuşaklara buruk
bakar. Onlar Cumhuriyet heyecanını iliklerine kadar yaşadıkları
için sonraki kuşakların bu heyecandan mahrum kalmasından duydukları
üzüntüyü sürekli dillendirirler. Berin
Nadi de son nefesine dek bizlere hep şunu
söylerdi:
“Ah zavallı sizin kuşaklar! Cumhuriyet heyecanını
yaşayamadınız. Yıkım yıllarına denk geldiniz...”
Oktay Akbal da öyleydi. O, Türkiye Cumhuriyeti’nin canlı tanığı
olarak, aydınlanma devrimini hem yaşadı hem yazdı.
***
Yazarların kendi aralarında şöyle bir ikilem vardır; yazmak için
mi yaşanır, yaşamak için mi yazılır...
Oktay Akbal yazarlık - gazetecilik uğruna yükseköğrenimini bile
yarıda bırakmış bir kişi olarak, yazmayı yaşamının ayrılmaz bir
parçası saydı.
Ama nasıl yazmaz?
O Türkiye Cumhuriyeti’nin inişli çıkışlı, darbeli ara dönemli
yıllarında her şeyi göze alarak gerçekleri gazeteci çıplaklığında,
edebiyatçı zenginliğinde, mücadeleci militanlığında
yazdı.
Bu ilkeleri benimsemiş pek çok yazar gibi yaşam standardı hep belli
bir düzeyde kaldı. Tanıdığı yabancı yazarlar ona takılırmış...
Türkiye’de telif hakları daha çok telef hakları olduğu için
yazarların ürettikleri öteden beri gerçek karşılığını bulmamıştır.
Oktay Akbal da bundan payını alan ustalardan biriydi.
Oktay Akbal’ın bir kaygısı yazmaksa öteki iki kaygısı da iki
Cumhuriyet’ti. Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet gazetesi. Bir
dostuyla sohbetinin, hal hatırdan sonraki ilk cümlesi ya Türkiye
Cumhuriyeti olurdu ya Cumhuriyet gazetesi. Her ikisi ile ilgili
duyduğu derin kaygıların acısını son yıllarda vücudunu saran onca
yastalıktan daha çok hissederdi.
Zaten her iki kurum da kendisine böylesi aşkla ve kaygıyla bağlı
insanların üzerinde duruyor.