İktidar ne zaman “büyük bir reform yapıyorum” dese, akla ilk şu
geliyor:
Acaba nereleri bozacaklar?
Yargı reformları on yıldır aynı şekilde seyrediyor; her seferinde
yargıyı biraz daha erozyona uğratarak...
2009’da yapılan ilk yargı reformuyla, hukukun her tarafına müdahale
edebileceklerini gördüler. 2010’da bu hızla yargıyı, FETÖ-15 Temmuz
sürecine giden yola soktular. 2010’daki anayasa değişikliklerini de
içine alan reform, yargının her tarafında örgütlenmiş olan FETÖ’nün
yargıyı yönetme gücü elde etmesini sağladı. Pensilvanya’dan dile
getirilen, “Keşke ölüler de mezarından kalkıp oy kullansa”
temennisi bir bakıma talimat oldu.
AKP, yargının elden gittiğini 2011’de anladı! Toparlamak için
2015’te bir “reform” daha yapsa da kâr etmedi. 2017’de anayasa
değişikliklerini, TBMM’nin işlevinin törensel hale getirilmesini,
rejimin altüst edilmesini içeren dördüncü “reform” geldi. Mühürsüz
oylarla kabul edilen değişiklikle Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK)
tümüyle Saray’ın tercihlerine bırakıldı. Üç ayrı kurum üye
belirliyor gibi, ama tümünün merkezi aynı. Özetlemek gerekirse;
kurulun üçte birini Recep, üçte birini Tayyip,
üçte birini Erdoğan belirliyor.
*** Geldik beşinciye... Bu hafta
ortasında Saray’da açıklandı. 23 Haziran’da yenilenecek İstanbul
seçiminden önce acaba ciddi bir açılım mı, diye baktık. “Strateji
belgesi” diye açıklanan reformda her şey var, ama somut bir şey
yok.
Klasik söylemdir; en iyi yasa bile kötü bir uygulayıcının elinde
olumsuz sonuçlar doğurur, kötü bir yasa iyi bir uygulayıcının
elinde hukukun işlemesini sağlar.
5. reformda; tutukluluğun zorlaşacağı söyleniyor. Tutuksuz
yargılamanın esas olacağı vurgulanıyor. Yasalar zaten böyle.
Uygulayıcılar, tercihlerini özgürlükten yana kullansa başka bir
Türkiye olur.
Reformun açıkl...