8 Haziran’dan bu yana seçim sonuçları değerlendirilirken
sıklıkla su gerçeğe vurgu yapıyoruz:
Cumhurbaşkanı anayasal sınırlar içinde kalmalıdır. Başkanlığa heves
etmemelidir. Ülkenin bütün sorunları parlamento zeminde
çözülmeli.
Daha kestirme ifadeyle vurgulamak
gerekirse, Erdoğan’ın eline Kuran’ı, arkasına
devlet gücünü, cebine Hazine’yi koyarak giriştiği başkanlık
operasyonu başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak parlamenter
sistemin sağlıklı işleyebilmesi, parlamentonun yetkilerini
kıskançlıkla koruması, halkın iradesinin en sağlıklı şekilde temsil
etmesine bağlıdır.
Durum böyle mi?
Her şey bir yana, hükümeti analiz ettiğimizde böyle olmadığını
görüyoruz.
26 üyeli Bakanlar Kurulu’nun 12 üyesi milletvekili değil. Hal böyle
iken hükümet adeta yeni atanmış, her türlü icraata devam ediyor.
Böylesi ancak ara rejimlerde olur. Parlamento işlevsizleştirilir,
tepedekinin belirlediği Bakanlar Kurulu icraatı sürdürür. Başbakan
Yardımcıları Bülent
Arınç ve Ali Babacan,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik, İçişleri
Bakanı Sabahattin Öztürk, Dışişleri
BakanıMevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii
Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Canikli, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelik, Milli Savunma
Bakanı Vecdi Gönül, Ulaştırma
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Feridun
Bilgin milletvekili olmadıkları halde
hükümetteler.
***
Yukarıdaki listenin büyük çoğunluğu 3 dönemlik olduğu için 7
Haziran seçimlerinde aday olamadı. Ancak iktidar olmaya devam
ediyorlar.
Sadece iktidar olmakla kalmayıp olası yeni hükümetin inşasında da
görev alanların başında geliyorlar. MHP heyetinde Faruk Çelik de
yer alıyordu, CHP ile sürdürülen görüşmelerde ön alan kişi Ömer
Çelik.
Çelik’in fiili görevinin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı olduğu
biliniyor. Daha AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerden
de önce Erdoğan’ın resmi-özel görüşmelerde yanına aldığı birkaç
kişiden biri olan Çelik’in güncel sorumluluğu, AKP’nin kuracağı
olası koalisyon hükümetinin görüşmelerini yürütmek.
Kulis bilgisi olması bir yana pek çok kişinin de dile getirdiği
gibi Erdoğan iktidar gücünü hiç kimseyle paylaşmak istemiyor. Bu
yüzden AKP’nin tek başına iktidar çıkacağı bir seçim zemini için
çaba harcıyor. Davutoğlu ise bir koalisyon hükümeti kurup deyim
yerindeyse rüştünü ispatladıktan sonra seçime gitmekten yana. Bu
durumda şu soru akla geliyor: