En rahat ettiğim, en kolay kararlar verdiğim alan diplomasi! Ne yaparsan yap siyaset üretmiş oluyorsun. Muhalefet de bir şey diyemiyor. Eleştirdiği an demeci yapıştırıyorum, “Siz dış güçlerin adamısınız” diyorum.
İşin sırrını kısa sürede çözdüm; bütün mesele güvenilmez olacaksın. Ne karar vereceklerini bilemeyecekler. O yüzden de sana karşı hazırlık yapamayacaklar. Karşında şaşkın ördek gibi apışıp kalacaklar, afallayacaklar. Lafın başıyla sonunu farklı getireceksin ki derin diplomasi olsun. Karşındakilere it bilmez bağlaması çalacaksın.
Derin diplomasinin yanında bir de hızlı diplomasi var ki tam bana göre. 180 derece dönmek ne demek, aynı anda 180 derece farklı durumda olabilmek lazım.
***
İlk değiştirdiğim tanımlardan biri, “sözünün eri” oldu. Ne demek sözünün eri? Er miyiz lan biz? Biz sözümüzün patronuyuz. Söz de sermaye gibi bir şey; istediğin gibi kullanırsın. Mesela benim bütçemi nasıl kullanacağıma kim karar verir? Şahsım!
Verdiğim sözlerin sahibi kim? Şahsım!
Devlet kimin? Şahsımın!
O zaman istediğim gibi söz üretip harcarım.
İşte burada tarihe kayıt düşüyorum:
“Miçotakis diye biri benim için yoktur” dedim. Sonra gidip sarıldım. Demek ki varmış!
“Sisi ile asla barışmam” dedim. Önümüzdeki günlerde gidip sarılacağım. Demek ki barışılıyormuş!
“Kaşıkçı dosyasını asla Suudlara vermem” dedim. Toplayıp verdim. Demek ki veriliyormuş.
Bütün bunlar ne anlama geliyor? Her şey değişebilir. Değişmeyen tek şey şahsımdır, değişimdir!
İsrail’le de limanda ticaret, mikrofonda lanet siyaseti izliyorum. Bununla neyi kanıtlıyorum? Lanet ticarete mani değildir!
Geçmişte ne dedim? “Van minüt” dedim. Her şeyi özetledim. Bu ne demek? Her şey bir dakikada değişebilir demek. Tabii anlayana! Beni en iyi İsrail anlıyor!
Öyle bir laf edeceksin ki içeriden bakınca kafa tuttuğunu düşünecekler, dışarıdan bakınca çanak tuttuğunu!
Bunlar diplomasinin incelikleri. Benden sonrakiler de şahsıma telifini ödemek kaydıyla kullanabilir.
İcat ettiğim bir başka söz de şu oldu: