2 Temmuz 1993’te yaşanan Sivas katliamının üzerinden tam 22 yıl
geçti. Bir kuşaktan fazla...
Yeni kuşaklara 37 kişinin yanarak ve dumandan boğularak öldüğü günü
nasıl anlatmalı, sorusunun yanıtı, başlıktaki gibi olabilir.
Bugünün olaylarına gönderme yaparak Sivas’ı tarif etmek gerekirse,
Madımak yangını Türkiye’yi Suriye’ye benzetme girişiminden başka
bir şey değildir.
Aradan yıllar geçmiş olmasına karşın, o gün hâlâ tüm canlılığıyla
gözümün önünde. Cumhuriyet’in İstanbul’da haber merkezi müdürüydüm.
Yaz olduğu için sakin bir gündü. Öğleden sonra usul usul akşam
programı yapmaya bile başlamıştık. Sivas
muhabirimiz Hatice Biçer, tedirgin bir ses
tonuyla, “Burada kötü bir hava var. Pir
Sultan Şenlikleri için Sivas’a gelenlerle ilgili birkaç
gündür yerel düzeyde yükseltilengerilim
tırmanıyor” dedi.
Olaylar adım adım büyüdü... Otel dışında yangının başladığı akşam
saatlerinde Ankara’dan tanıdığım karikatür
sanatçısı Asaf Koçak’la otel telefonundan
kısa süreli de olsa konuşabildim. Kurtulacaklarına inanıyordu.
Sakin bir ses tonu vardı. Ya da öyle görünmeye
çalışıyordu...
Gece yarısı yangın otelin her tarafını kapladı. Gazeteden sabah
saatlerinde ayrılırken en acı gazetelerden birini çıkarmıştık.
***
Sivas davası 1994’te başladı ve bitmedi. 13 Mart 2012’de davanın kaçak sanıkları için zamanaşımı kararı verildi. Davaların seyri devletin bu kıyım karşısındaki tutumsuzluğunu da ortaya koydu. Önce şehir şehir gezdirdiler. Davayı açarken olayın adını koymakta zorlandılar. Zaten arada kaçan kaçmıştı. Kalanların avukatlığını da o günün RP’li avukatları, devamında da 8’i AKP’den milletvekili seçilen kişiler yapmıştı.