Hidayet’i Soma faciasından birkaç ay önce
Kınık’ta tanımıştım. İri bedeninin üzerine bir heykel gibi
oturan başıyla benim sözlerime karşılık veriyor, adeta ben
heyecanlanınca oda heyecanlanıyordu. Özgürlüğümün ilk aylarıydı.
İnsanlara susamıştım. Hapiste yazmak, insanlara bu yolla ulaşmak
güzeldi ama gözlerinin içine bakarak konuşmanın tadı, anlamı bir
başkaydı. 15 20 dakika kadar konuştuktan sonra sözlerimi
noktalamaya hazırlandığımı ima eden ilk sözcükleri duyar
duymaz“Hayır!” diye bağırdı. İlk anda söylediğim bir şeye
itiraz ettiğini düşündüm ama devamını şöyle getirdi:
“Sen Kınık’a geleceksin diye madendeki vardiyamızı değiştirdik.
Bunun karşılığında birkaç saat daha fazla madende kaldık. O kadar
kısa konuşup gidemezsin. Biraz daha anlat...”
Güncel birkaç konuya da değindim, yine müdahale etti,
seslendi:
“Biraz maduriyetinden bahset be adam. Yıllarca seni hapiste
yatırmak istediler, çürütmek istediler, bak işte dimdik
karşımızdasın...”
İçeride, özgürlüğe kavuşunca, insanlarla kucaklaşınca, onlara hitap
ederken ne tür ortamlar olur diye hayaller kurmuştum. Beni en çok
etkileyenlerden biriyle karşı karşıyaydım...
***
13 Mayıs 2014’te Soma cinayetini duyar duymaz aklıma ilk gelenlerden biri elbette Hidayet’ti. İlk aşamada ulaşamadım. Onu tanıyan arkadaşları vasıtasıyla hayatta olduğunu duydum. Cinayetin ardından önce Soma’ya, daha sonra Kınık’a geldiğimde Hidayet’le kucaklaştık. Ama karşımda bambaşka bir Hidayet vardı artık. 301 maden şehidinden 50’si Kınıklıydı. Herkes Soma diyordu ama Kınık’ın adı fazla geçmiyordu. Cinayet geliyorum demişti. Zamanında yöneticileri birkaç kez uyarmışlardı ama bir türlü dinletememişlerdi.