Günlük gelişmeleri izlerken ve yazarken bazen genel fotoğrafa bakmak gerekir. Eğitimden dış politikaya, terörle mücadeleden ekonomiye, adaletten iç barışa her alanda ciddi bir sürüklenme içindeyiz.
Nereye sürükleniyoruz?
Dibe doğru!
Zaman zaman şu tür değerlendirmeler yapılır:
Bırakın dibe vursun, oradan çıkış yaparız!
Yaparız da... Ya dip balçıksa?
Bu iktidara “Dip balçık” desek “Ne güzel, demek ki bal çıktı” der!
Her sürüklenişi o kadar güzel tarif ediyorlar ki insanın içine girip keyifle etrafa bakası geliyor!
***
Sürüklenirken neler yaşıyoruz? Fakirleşiyoruz...
Hepimiz, 84 milyon göstere göstere soyuldu. Gerçek milli gelir analiz edildiğinde bütün varlıklarımız değer kaybediyor. Rantın payı artıyor, alın terinin payı düşüyor. Alın terinin gayrisafi milli hasıladan aldığı pay yüzde 20’nin altına indi. Sabit gelirlilerin temel tüketim ürünlerine ulaşma gücü 15 yıl öncesine oranla üçte bir azaldı.
Somut bir rakam verelim, 2009’da en düşük emekli maaşı 693 liraydı. Etin kilosu 13.5 liraydı. 50 kilo et alınıyordu. Bugün etin kilosu 500 lira, 7 bin 500 lirayla ancak 15 kilo et alınabiliyor!
Vasatlaşıyoruz... İktidar; toplumu vasatta, en alt yeterlilikte eşitliyor. Eğitim bunun en açık göstergesi. 2000’li yıllara kadar dünya sıralamasında olan üniversitelerimiz neredeyse Anadolu vilayet üniversitelerine dönüştürülüyor. Direnen Boğaziçi Üniversitesi’nin durumu ortada.
Vasatla bir adım ileri gidemez, gerilersiniz. İyi olanı da dibe çekersiniz.
Ayrışıyoruz... Çoook eskiden şöyle bir tanım vardı:
“Siyasiler artık sadece cenazelerde buluşuyor!”
Bugün o da kalmadı. Şehitlerimiz gibi en ortak olması gereken acıyı bile ayrıştırıyorlar. Cenaze törenine kimin katılıp kimin katılamayacağına karar vermeye kalkıyorlar. Gözyaşı bile izinle.
Terör örgütleri en çok propaganda gücü için eylem yapar. Terörle mücadele eden ülkelerin buna izin vermemek için örgütün adının dahi anılmasını yasakladığı olur. Bizde ise iktidar, kim örgütün adını andı anmadı, adeta yoklama yapıyor!
Yalnızlaşıyoruz... Türkiye, bölgesinde bütün ülkelerle görüşebilen, güven veren, güvenilen bir ülkeydi. Komşularımız, aralarında savaşsa bile iki taraf da Türkiye ile diyalogda olurdu. İktidar, bu politikadan o kadar uzaklaştı ki ülkelerin içindeki dengelere bile karışıyor, taraf tutuyor.
Dış politikada yalnızlaşmak çok tehlikelidir. Küresel güçler, hedef ülkeyi önce yalnızlaştırır, sonra etrafını kuşatır. Devamının ne olduğu malum.
***
Bütün bu sürüklenişlerle birlikte Türkiye nasıl ayakta duruyor?
Milletin gücüyle!
Toplumun önemli bir kesimi gelecek umudunu yitirdi. Öyle ki “Ülkenin sorunlarını kim çözer” sorusuna, birinci sırada verilen yanıt şu: