Yanan, sadece ciğerlerimiz değil, her yerimiz...
Kül olan, sadece ormanlarımız değil, tüm kurumlarımız...
Ölen, sadece Emine Bulut değil,
hepimiz...
Çölleşen, sadece Kaz Dağları değil, vicdanlarımız...
Büyük bir felakette birkaç kişi ölürse onların yaşamı hikâyeleşir;
yüzlerce, binlerce kişi ölürse, istatistik olur...
Bunu yaşıyoruz...
Sadece bir olay bile toplumun, devletin, kurumların ne hale
geldiğini ortaya koymaya yeter... Ancak o olay çok yaşanırsa, ne
yazık ki alışkanlık olur...
Bunu yaşıyoruz...
*** İşte böyle bir durumda da yazıya
nereden başlanacağı sorun olur!
Emine Bulut, bu yıl içinde yaşanan yüzlerce, son 10 yılda yaşanan
binlerce kadın cinayetinden birinin kurbanı. Emine Bulut son
nefesini verirken sesleniyor:
“Ölmek istemiyorum...”
10 yaşındaki kızı haykırıyor:
“Anne lütfen ölme...”
Aynı gün yine annesi, babası tarafından öldürülen küçük kız
ağlayarak sızlanıyordu:
“Ben annemsiz uyuyamam!”
O çocuk biraz büyüyünce arkadaşları soracak:
“Annen nerede?”
-Öldü...
“Nasıl oldu?”
-Cinayete kurban gitti...
“Kim öldürdü?”
-Babam!
O çocuğun gözünde, annesinin kanı hep akmaya devam...