Süleyman Demirel’in ölümüyle birlikte siyasi tarihimizde bir dönem kapandı. 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran Ecevit, Erbakan ve Türkeş’in ardından, Demirel’i de ölüm eşitledi.
Şüphesiz siyasi tarihimiz bu 4 lider olmaksızın yazılamaz. En büyük payı kime vermek gerekir sorusuna elbette farklı yanıtlar verilebilir. Ama 7 kez gidip 8 kez gelen Demirel’in payını ayrıca vermek gerekir. Siyasi tarihimizde bunca yıl etkili olmuş bir kişinin tümüyle iyi ya da tümüyle kötü olduğu söylenemez. Çinlilerin böylesi durumlarda oransal yaklaşımı vardır. Örneğin derler ki, yüzde 70 iyi yüzde 30 kötü.
Demirel’in başlıca özelliği her durumda kendisini haklı çıkaracak bir anlatım bulabilmesi ve halka hiç küsmemesi. “Demokrasilerde halka küsülmez” sözünü en çok yaşama geçiren kişilerden biriydi.
Siyasetten, siyasi mücadeleden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişiler için“başbakanlık dönemi”, “cumhurbaşkanlığı dönemi” olmak üzere iki temel ayrım yapılır. Demirel için de toplumun pek çok kesimi, özellikle cumhurbaşkanlığı dönemini ayrı tuttu. Gerçekten de Demirel Çankaya Köşkü’ne çıktıktan sonra hem siyasetin hem toplumun bütün renklerine hitap etmeye çalıştı.
Git-gellerle dolu başbakanlık dönemi ise tek başına iktidardan Milliyetçi Cephe’lere, yasaklı liderlikten sol ile koalisyona kadar geniş bir yelpazeyi içeriyordu.