Siyasetin tonlarca tanımından biri şudur: Umut üretme
sanatı.
Bu nedenle siyasetin “hayır”lardan çok “evet”lerle yapılması
benimsenir. Zira insan evet dediği şey için daha büyük heyecan
duyar.
1 Kasım seçimlerine giderken toplumun ciddi bir kesiminde
umutsuzluk hâkim. Bunu besleyen pek çok neden var. Her şeyden önce
toplumda şu soru bile net olarak yanıt bulmuş değil:
Seçim niçin yenileniyor?
Aslında bu soruyu soranlar yanıtını biliyor. O yanıt, umutsuzluğu
körükleyen unsurların başında geliyor. AKP’ye oy verenler dahil,
gelişmeleri biraz sağduyuyla biraz dikkatle izleyen herkes
seçimlerin Erdoğan’ın gücü elinden kaybetme
hırsı ve korkusu nedeniyle yenilendiğini biliyor. Zaten AKP de
listeleri aynı korku ile yapmış. 7 Haziran seçimleri için listeler
hazırlanırken topluma şu mesajı vermişlerdi:
-Yenilendik, yepyeni bir kadro ile yeniden başlayacağız!
Baktılar ki bu durum istedikleri sonucu vermedi. Şimdi şu mesajla 1
Kasım listesini yaptılar:
-Vallahi yenilenmedik, billahi yenilenmedik. Biz tıpkı 2002
ruhundaki gibiyiz. O günkü fabrika ayarlarına geri döndük!
***
13 yılda ülkeyi bugünkü hale getiren ekip, şimdi yeniden tek
başına iktidar istiyor. Bunu yaparken sadece kendi gücünü
kullanmıyor. Rakiplerini her türlü yöntemi kullanarak zayıflatmayı
da siyasetin bir parçası haline getirdi.
Terörle mücadele de fiilen muhalefetle mücadeleye dönmüş durumda.
Halkın, kan dökülmesin duygularını evirip-çevirip sandığa AKP oyu
olarak akıtmak istiyorlar.
Güneydoğu’daki oyları artırmak için düne kadar sırtlarını
döndükleri koruculara da sığınmayı ihmal etmediler. Yetmedi,
sayılarını artırmaya giriştiler.