Sinan Meydan’ın dün
Sözcü’deki, “Atatürk’ten İnsanlık ve Barış Dersi” başlıklı zengin
kaynak ve birikime dayalı yazısı, bir süredir aklımızda olan konuyu
çağrıştırdı.
Atatürk, Birleşmiş Milletler tarafından da kabul
gören, “Yurtta sulh cihanda sulh” sözünü ilk kez 20 Nisan 1931’de
hazırladığı seçim beyannamesinde kullanmıştı. Şöyle diyordu:
“Umumi siyasetimizi şu cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim;
yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz.”
Atatürk bu ifadeyi sonraki yıllarda da yeri geldikçe kullandı. Zira
çok sık “yeri geldi”. 1930’lar Hitler’in,
Mussolini’nin yükselişte olduğu yıllardı. 2. Dünya
Savaşı’nın ayak sesleri duyuluyordu. Atatürk istese, “Ben ki yedi
düveli yendim, bir daha gelin bir daha yenerim” diye başlayıp,
kalan ömrünü sadece hamasetle iktidarda geçirebilirdi. En azından
sadece halktan destek alacağı seçim dönemlerinde bunu
yapabilirdi.
Yapmadı... En zor koşullarda bile barışın dilini yeğledi.
*** Bugün ise tam tersi bir tablo
ile karşı karşıyayız. İçerde ve dışarda barışın değil, çatışmanın,
hatta savaşın dili öne çıkarılıyor.
Türkiye’ye verebileceği bir şeyi kalmayan, AB’ye girişten toplumsal
barışa temel vaatlerinin hemen tümünü olduğundan daha geri noktaya
götüren iktidarın en büyük üretimi “terörist”. Tarımdan sanayiye
hemen her alanda üretim kötüye gidiyor ama terörist üretiminin
maşallahı var.
AKP’ye bakarsan belediye meclisi üyeleri listeleri terörist
listesi. Bu mantıkla bakarsak, listeye yardım ve yataklık eden de
YSK!
17 yılda Türkiye’nin temel ekonomik birikimlerini sattılar. Sıra
kuruluştan bu yana adım adım oluşan temel değerleri harcamakta.
Yurtta sulh cihanda sulh bunlardan biri. Gerçi bu kav...