Yarın insanoğlu ne düşünecek bilemiyoruz. Ama bugünkü insanlık tecrübesi demokrasiyi, hak ve özgürlüklerin saygı görmesi ve kullanılabilmesine imkân veren, bunu güvence altına alan en iyi veya –söylendiği gibi- daha iyisi bulunamadığı için kötüler içinden en iyi yönetim biçimi olarak görmektedir. Hâlâ “Demokrasi İslâm’a aykırıdır” iddiasını sürdürenlerin çoğunun başları sıkıştığında demokrasinin uygulandığı ülkelere kaçtıklarını, bazılarının da çocuklarını o ülkelerin üniversitelerine gönderdiklerini biliyoruz. Aslında sorun bu fanatikler veya –Meşhur Müslüman filozof Kindî’nin 1200 yıl önce kullandığı tabirle- “din tüccarları” değil. Çünkü bunlar bütün toplumlarda var. Ama zihin dünyaları gelişmiş toplumlarda böylelerine pirim verilmez. Bizim gibi toplumların sorunu ise bunların kolayca müşteri bulabilmeleridir. Bunun da asıl sebebi arızalı eğitimdir. Oysa birçok Müslüman entelektüelin anlayışına göre dinin nihai amacı da temelde demokrasiden farklı değil. Sonuçta din de insanın ‘ilâhî fıtratı’na değer verilsin; bu fıtratın gereği olan yaşama, inanma, düşünme ve düşündüğünü ifade edebilme gibi doğal veya fıtrî haklarına saygı gösterilsin ister.