Önceki iki yazımda özgürlük-kader “antinomi”sine bir açıklama getirmeye çalıştım. Bunu yaparken bir yandan asıl dinî kaynağımız olan Kur’ân-ı Kerîm’e ters düşmemeye, aksine ondan istifade etmeye, bir yandan aklımızın “Özgürlük varsa, ancak o zaman ahlak vardır” hükmünü dikkate almaya, bir yandan da –bilimsel açıklama getiremesem bile (çünkü bu mümkün değil)- aklımın erdiğince bilimle çelişmemeye özen gösterdim. İnsanın tercih ve sorumluluğa konu olan eylemlerinde özgür olduğu fikri üzerinde ısrar ediyorum; çünkü özgürlüğü bilimsel olarak kanıtlayamasak da onu kendi gerçeğimiz olarak içimizde hissediyoruz, bireysel ve toplumsal hayatımızı; dinî, hukuki, ahlakî sorumluluklarımızı özgürlüğün varlığı üzerine kuruyoruz.
Elbette, başta Allah’ın adaleti ile kötülük problemi (teodise) arasındaki ilişki olmak üzere, gerek ahlak alanında gerekse başka konularda şimdiye kadar çözülememiş, bundan sonra da çözülmesi mümkün görülmeyen pek çok bilinmezler var. Her metafizik konuda olduğu gibi kader-insan özgürlüğü konusunda da aklımızı köşeye sıkıştıran, cevabını veremeyeceğimiz sayısız sorular bulunuyor.