Eski çağlarda devletler ve liderler güçlerini savaşarak gösterdikleri için, içte ve dışta saygınlıklarını da askerî savaşlardaki başarıları belirliyordu. Ama çağımızda askerî savaşlar ve işgaller, aktörleri için giderek itibar artıran değil, itibar kaybettiren bir işlev görüyor. 20. ve 21. yüzyılın savaşçı liderlerine karşı duyulan küresel nefret bunun açık kanıtıdır.
Aslında normal insan tabiatı öldürmeyi, o nedenle de savaşı sevmez; zulmü, dolayısıyla işgal ve yağmaları da sevmez. Kitleler böyle şeyleri eskiden de sevmiyorlardı. Fakat zenginliğin tarım, hayvancılık ve beden gücüne bağlı olduğu eski toplumlarda insanlar, –görünüşte farklı ve sıklıkla kutsal gerekçeleri olsa da- gerçekte çoğu zaman başka milletlerin topraklarına ve mallarına göz dikiyor, özgür insanları köleleştirmek istiyor, bu amaçlarına da ancak savaşla ulaşabiliyorlardı.
Ama bilindiği kadarıyla insanlık tarihinde ilk defa son üç-dört asırdan itibaren durum değişti. Son yüzyıllarda felsefeyle birlikte bilim ve teknolojide kaydedilen benzersiz gelişmeler sayesinde savaşlar çıkarıp can ve mal kayıplarına sebep olmadan da zenginleşmek mümkün hale...