(İki hafta önce dinî kurumlarımızı ilgilendiren son tartışmalarda konunun taraflarından İlâhiyat’a dair görüş ve tespitlerimi paylaşmış, Din İşleri Yüksek Kurulu hakkındaki görüşlerimi ise bir sonraki yazıma bırakmıştım. Araya başka bir konu girdi. Bugüne kısmetmiş. ) Benim kanaatime göre, bir Cumhuriyet kurumu olan Din İşleri Yüksek Kurulu ülkemizin en önemli, hatta en stratejik kurumlarındandır. Değerli hizmetler yapmıştır, yapmaktadır. Bir şeyi daha teslim etmeliyim ki, –özellikle soruşturdum- geçmişten günümüze devlet makamları bu kurumun ne üye seçimine ne de kararlarına müdahale etmişlerdir. Her zaman tekrar ettiğim bir kanaatim var: Kurum olarak Diyanet (Yüksek Kurul dâhil) –bildiğim kadarıyla- eksik yapmıştır ama yanlış yapmamıştır. Eleştirdiğimiz bazı fetva ve kararlar bile aslında kaynaklardaki tarihî bilgiyi aktarması yönüyle doğrudur; fakat bu fetva ve kararlar, bugünün ihtiyaçları bakımından doğrusunun ne olduğunu içermediği için eksiktir. *** Din İşleri Yüksek Kurulu’nun tamamına yakınının, bugün tartıştığımız meselelerde yeterli dinî bilgiye sahip üyelerden oluştuğunu biliyoruz. Bence sorun, Kurumun -dinî geleneğimizdeki tabiriyle- usûl yani yöntem eksikliğidir.