On yıl kadar önce dünyada bir ekonomik kriz çıkmış, birçok ülkeyi etkileyen o kriz ülkemizi “teğet geçmiş”, bu başarımızla -haklı olarak- epeyce övünmüştük. Şimdi dünyada kriz yok ama ne oldu, nasıl olduysa biz bir krize girdik. İlgililer bunun sebeplerini tartışıyor. Ama herhalde siyasetçisi, ekonomisti, basını, akademiyası vesairesiyle akıllı bir toplumun yapması gereken şey, şöyle düşünmektir: O zaman neleri dünyadan daha iyi yapıyorduk da küresel kriz bizi teğet geçmişti? Bugün neleri daha kötü yapıyoruz da dünyada kriz yokken bizde çıktı? Şahsen, oldum olası, meseleleri dürüstçe kendimizi sorgulamaktan başlayarak anlamak yerine, dışarıda suçlular aramayı şüpheyle karşılamışımdır. Böyle şeyleri, iyi not aldığında “Ben aldım”, kötü not aldığında “Hoca verdi” diyen öğrencinin tutumuna benzetirim. *** Münasebet düştükçe değiniyorum: Bizim toplumumuz, son 10-15 yıl içinde biraz palazlanınca hızlı bir tüketim hastalığına tutuldu. Çok da akıllıca olmayan, hele hiç İslâmî olmayan, hatta biraz da ilkel diyeceğimiz bu tüketim çılgınlığı -uzmanların söylediğine göre- cari açık, dışarıdan para bulmak için elimizdekini avucumuzdakini yabancıya satma, büyük yatırımların 20-30 yıllık gelirini el aleme kaptırma gibi ekonomimiz için riskler taşıyan sorunlar doğurmaktadır. İşin tuhaf tarafı, en önemli işlerinden biri ülkenin açığını gediğini kapatmak olan devletin kendisinin en büyük müsrif haline geldiğini çıplak gözle görmemizdir. Söz gelimi sıfır model sarayı olmayan ilçe belediyemiz kalmadı. Bu ihtişamı, nüfusu bizimki kadar, ihracatı bizimkinin on bir katı olan Almanya’da göremezsiniz.